menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bağın kıyısındaki tane: Süryani bir rektörün hikayesi

104 11
01.09.2025

Mezopotamya’nın en eski halklarından biri; taş duvarlara işlenmiş duaları, güneşle kavrulmuş bağları, Süryanice ilahileriyle bu toprakların kadim seslerinden. Fakat modern Türkiye’de onların hikâyesi, çoğu zaman görünmez kılındı: ne tam bir yok oluş ne de tam bir var oluş. Tam da “salkımın kıyısında duran”, diğerlerinden biraz farklı görünen bir tane gibi.

Bir Süryani akademisyenin rektörlüğe uzanan hayatı, bu görünmezliğin en çarpıcı örneği oldu: Prof. Dr. Emin Alıcı. Dinini vitrine çıkarmadı. Öğrencilerine “Süryani” olarak değil, “hoca” olarak göründü. Fakat ileride hep karşısına çıktı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde rektör adaylığı açıklandığında tehdit edildi. Ve geçen haftalarda ölümü ardından bir gazete nefret söylemi ile yine, yeniden manşete taşıdı: “Hristiyan çıktı!”

Bu sadece bireysel bir trajedi değil, azınlıkların Türkiye’deki kolektif kaderidir: Nefret söylemi bazen dinci basından, bazen de seküler ulusalcı basından yükselir. Oysa bağın kimyası basittir: farklılık zenginliktir.

Süryanilerin yüzyıllar boyu damıttığı şarap kültürü, tek bir üzümün değil, yüzlerce farklı üzümün birleşiminden doğar. Fakat mevcut siyasetin ve medyanın dili, bu çeşitliliği zenginlik değil, ısrarla “tehdit” diye damgalamakta.

Hakikatin bedeli ağır: Bir an hayal edin; 12 Eylül sabahında geleceğin rektörü olacak genç bir ortopedist; Emin Alıcı, Ege Tıp Fakültesi’nde 1402’lik Veli Lök hocasının gözlerinin içine bakıyor ve “hocam, yanınızdayım” diyor. Yıllar sonra rektör olduğunda, polis insan hakları sergisini daha ilk gününde kapatmaya geldiğinde, “burası üniversite, özgürlük mekanıdır” diye direniyor. Ardından faili meçhulleri,........

© Evrensel