menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TKP’nin laisizmi de Kürtlere gelinceye kadar!

91 32
previous day

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, partisinin “cumhuriyetçi birikimi savunma” adına Kürt sorununda sosyal şoven bir politik hattı örgütlediği eleştirilerine yanıt verirken bile bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seren açıklamalar yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Medyascope YouTube kanalında Ruşen Çakır’ın konuğu olan Okuyan, “Cumhuriyetçi birikim”in en önemli temellerinden biri olarak değerlendirdikleri laisizm konusunda da laik birikimi savunma politikasını Kürt sekülerizminin başladığı yerde bitiriyor. Çünkü TKP, gericiliği AKP-dinci gericilikle sınırlamakla kalmıyor buna karşı mücadeleyi de AKP öncesi burjuva cumhuriyeti savunmanın ötesine götüremiyor.

Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerinin ve bu temelde kendi kaderlerini tayin hakkının reddedilmesi, sadece emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe karşı Türk ve Kürt uluslarından işçi ve emekçilerin mücadele birliğini baltalamakla kalmıyor, emperyalizmin bu sorunu istismar etmesine de alan açıyor. TKP’nin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmesinin ve bunun bir sonucu olarak Kürt ulusal hareketinin bugünkü iktidar blokuyla yürüttüğü süreci “cumhur ittifakın katılma” olarak değerlendirmesinin gerçekte kime/neye hizmet ettiğinin eleştirisi geçen yazıda yapılmıştı.

Ancak TKP’nin Kürtlerin ulusal taleplerini ve bu yönde sürdürdükleri demokratik mücadeleyi reddetmesi sorunun sadece bir yönünü oluşturuyor. TKP, Kemalist laikliği cumhuriyetçi birikimin en önemli kazanımlarından biri olarak tanımladığı ve aynı zamanda laikliği bugünkü ittifak politikasının da merkezine koyduğu halde Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı seküler birikime gelince en başa, sosyal-şoven ayarlarına geri dönüyor.

Ruşen Çakır, Okuyan ile yaptığı programda Kürt ulusal hareketinin Kürtlerde ciddi bir sekülarizasyon yarattığına işaret ediyor. Sonra da Suriye’deki HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) yönetimi ile SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasındaki sorunun da asıl olarak etnisiteden değil, yaşam biçiminde (SDG’nin seküler-demokratik yapısı ile HTŞ yönetiminin dinci-şeriatçı karakteri) kaynaklandığını söylüyor. Bu durumda AKP iktidarı ve Kürt hareketi arasındaki ilişkinin nasıl ümmetçi olabildiğini soruyor.

Okuyan bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Biz hep yazılı metinlere açıklamalara ve yapılanlara bakarız. Spekülasyon iyi bir şey değil (…) Baktığımız zaman Türk-Kürt kardeşliğinin dinsel temellerle ortaya çıkacağı tezi hem AKP'de var hem PKK'da var. Çok net (…) Dolayısıyla bir siyasi hareket olarak bir örgütsel yapı olarak seküler karakterde olması ayrı bir şey. Bir toplumsal proje olarak ayrı. İnsanların, siyasi hareketlerin liderlerinin........

© Evrensel