menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TKP hangi ‘birikim’in sözcülüğüne soyunuyor?

92 6
07.08.2025

Kürt sorunu konusunda iktidar bloku ile PKK lideri Öcalan arasında yürütülen sürece karşı çıkan siyasi güçlerin başını İyi Parti ve Zafer Partisi gibi ırkçı-milliyetçi partiler çekerken bu politikanın ‘sol’dan sözcülüğüne TKP soyunuyor. Siyasi yelpazenin bu iki ucu, Kürt sorunu karşısındaki inkârcı yaklaşımlarının bir devamı olarak devleti temsil eden iktidar bloku ile görüşmeler yapan Kürt tarafını da ‘genişletilmiş cumhur ittifakı’nın içinde görmeleri/göstermeleri noktasında birleşiyor. TKP, ‘süreç’ karşıtlığını “cumhuriyetçi birikimi savunmak” ekseni üzerinden kendilerine Atatürkçü, Kemalist, ulusalcı diyen kesimlerin en azından bir bölümünü yedekleyebilmenin bir dayanağı haline getirmek istiyor ve bu amaçla bir grup aydın ve sanatçı tarafından imzalanan “Ülkemizin Uçurumdan Yuvarlanmasına İzin Vermeyeceğiz” başlıklı imza kampanyasına da öncülük ediyor.

TKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını, Marksistlerin hem milliyetçi duvarların yıkılarak enternasyonal bir sınıf olan işçi sınıfının mücadele birliğinin sağlanması ve hem de demokrasi mücadelesinin bir kazanımı olarak değerlendirip savundukları ‘ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’nı (UKKTH) geçmişte kalmış bir taktik olarak ele alıp reddetmesi belirliyor. TKP Genel Sekreteri Okuyan, süreçle ilgili değerlendirmede bulunduğu Sol TV’de “Kürt meselesinin ele alındığı zeminin değişmesi gerekiyor. Kürtlerin de asıl derdi olan yoksulluğu o zemin yok ediyor” (26.05.2025) diyerek Marksistlerin yaklaşımını ters yüz ediyor; Kürt yoksullarının (işçi ve emekçilerinin) taleplerini savunmak adına Kürtlerin ulusal-demokratik talep ve mücadelesini yok sayıyor. Okuyan’ın, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet ve iktidarların Kürt ulusal sorununu inkâr etmek için kullandıkları “yoksulluk-geri kalmışlık sorunu” söylemini ‘sol’dan güncellemesi, TKP’nin sorun karşısında durduğu yeri tarif ediyor. Kaldı ki ‘ulusal çıkarlar’ örtüsünün kaldırılabilmesi; Kürt işçi ve emekçilerinin sınıfsal-ekonomik talep ve mücadelesinin güç kazanabilmesi, Türk ve her milliyetten işçi ve emekçilerle mücadele birliğinin sağlanabilmesi için de öncelikle ulusal baskının ortadan kaldırılması ve bu temelde tam hak eşitliğinin savunulması gerekiyor. Dolayısıyla TKP, sınıfsal talepleri savunmak adına Kürt milliyetçiliğine karşı çıkıyor görünüyorken gerçekte Türk şovenizmine savruluyor!

TKP, Kürtlerin ulusal-demokratik talep ve mücadelesini reddettiği için iktidar bloku ile Kürt hareketi arasında devam eden son süreçle ilgili ‘Genişletilmiş Cumhur İttifakı’na İlişkin İlk Değerlendirme’ başlığıyla yayımladığı açıklamada Erdoğan’ın “Ak Parti, MHP, DEM bu yolu birlikte yürümeye karar verdik” sözlerini tartışmasız bir doğru olarak ele alıyor ve Kürt hareketini cumhur ittifakının bir bileşeni olarak değerlendiriyor. Dahası “Bileşenlerini tanıyoruz” denilerek bu güçlerin “sömürü ve talan özgürlüğünde, cumhuriyetle hesaplaşmada, yeni Osmanlıcılık ve tarikatçılıkta uzlaştıklarını” iddia ediliyor ve bunlar karşısında cumhuriyetçiler tutarlı bir program etrafında birleşmeye çağrılıyor.

Burada iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor.

Öncelikle iktidar blokunun bu süreci bölgede ABD emperyalizmi ile iş birliği halinde yayılmacı emellerin ve içeride de muhalefeti bölüp etkisizleştirerek kendi iktidarını kalıcılaştırmanın (bu temelde bir anayasa değişikliği yapmanın) dayanağı haline getirmek istediğine şüphe yoktur. Bu nedenle Kürt burjuvazisinin belli kesimleri bu politikaya dünden razı olsa da hem Kürt halkının ve hem de ülkedeki ilerici-demokrat-sosyalistlerin büyük bir kesimi iktidarın bu politik yönelimleri nedeniyle sürece şüpheyle yaklaşıyor.

Ancak bu sürece şüphe ile yaklaşmak ile bunu Kürt halkının ulusal-demokratik istemlerinin reddinin ve Kürt hareketini iktidar işbirlikçisi ilan etmenin dayanağı olarak kullanmaya........

© Evrensel