Halk olmaktan düşürülenler, turpun küçüğü
Cumartesileri okur gözüne değen bu yazılar perşembe günleri yazılıyor. Bağlantılar'ın zihin içi inşaat sahasıysa birkaç gün öncesinden çevrelenmeye başlıyor. Bu aradaki üç-dört gün Türkiye için uzun bir zaman. En sıcak meseleye bile az buçuk soğukkanlı bakabilmeye, daha serbest bir düşünce akışına niyetlenen bir yazı yazıyorsanız, bu başa çıkması daha zor bir aralık. Başka bir konu üzerine yazacaktım; sanmayın ki hayatın pür şen yanlarına, başka türlü doyuran hafifliklerine dokunan bir mevzuydu. 19 Mart'tan sonra öylesi bile tali kaldı, bu cumartesi okunuşunu canlandıramadım zihnimde.
Tek adam rejimlerinin alametifarikalarından biri bu, kendi zamanını dayatmak. Demokratik hukuk devletlerini işler kılan tüm mekanizmaları bertaraf ederek kendi doğrusunu, düşmanını, çıkarını, kendi dünyasını herkese dayatmak. Böylesi bir işgal altında hayatın şahsi denebilecek yanlarından dokunulmamış olanı kalmaz; harici ne varsa talidir artık. Bu gaspla gelen şiddet, eşitsizlik, yoksulluk ve yoksunluk o kadar baskın çıkar ki kendi zamanının ve hayatının sahibi değildir kimse. Aralık daralır, daraltılır, bir soluk borusu çapına iner.
Türkiye'nin büyükşehirlerinin birçok açıdan en büyüğünün belediye başkanı ve cumhurbaşkanlığında müstakbel rakip olan bir kişinin bir biçimde yolunun kesileceğini biliyorduk. Bunu biliyor olmamızı artık tuhaf karşılamıyoruz. İkna edici olma kıstasını hanidir aştık, bir gerekçe imal edilerek kendisinin cumhurbaşkanlığı yarışından bertaraf edilmeye çalışılacağından neredeyse emindik. Bunu bu tip liderliğin tarihsel yahut güncel muadillerinden biliyorduk. Kaldı ki sezgiye ve öngörüye gerek olmaksızın bu alenen müjdelenmişti.........
© Evrensel
