Olanı biteni anlamak-2: Uysal CHP’den serkeş CHP
Giriş
Evet, bir önceki yazımda da dile getirmeye çalıştığım gibi mart ayından günümüze olan biteni izlemek, takip edebilmek için inat; anlamak için ısrar; yaşadıklarımıza katlanmak için de sabır gerekiyor.
Fyodor Dostoyevski’nin kırk yaşlarındaki St. Petersburg’lu Mütekaid Memuru Yeraltı Adamı’nın ikircikliğinin değil de; Nâzım’ın “Daha gün o gün değil” diye seslendiği, sekizinde işe gidip yirmisinde evlenen, gemide güverte yolcusu trende üçüncü mevki şosede yayan Büyük İnsanlık’ının ısrar ve inadının tarikine revan olduysanız, olanı biteni anla(t)maya devam edelim.
Uysal CHP’den Serkeş CHP’ye
Geçtiğimiz hafta, marttan bu yana yaşadığımız distopyayı “Ben devletim”, “seçimlerin mecburiyeti” ve “sürdürülebilir muhalefet” üçgeni etrafında okumayı önermiştim. Yeri gelmişken söyleyeyim: Üçgenin her bir köşesindeki faktörler statik bir durum olarak değil hem kendi içlerinde hem de diğerleriyle ilişkilerinde dinamik, değişken bir karaktere sahip süreçler olarak ele alınmalıdırlar. Bunlar, tabir-i caizse, katı değil, sıvıdırlar; yaşadığımız tarih hem onların şekillerini değiştiriyor hem de bu reaktantlar birbirleriyle tepkimeye girerek yeni sonuçlar üretiyorlar. Sürdürülebilir muhalefet faktörü mesela; 2010’dan 5 Kasım 2023’e kadar, kendine ayarılan kum havuzunda debelenen, halim selim, mülayim, muti, itaatkar, uysal bir CHP’yi inşa ederken bu tarihten sonra dik kafalı, inatçı, itaatsiz, serkeş bir CHP’nin doğumuna ebelik etti; hem de 14-28 Mayıs 2023 sonrasında CHP, tam da “şölen bitti, bir acı yel dağıldı!” derken AKP’nin reayası CHP’den AKP’ye celalii bir CHP peydahlanıverdi.
Her bir faktör katı bir durumu ifade etmiyor demiştim: Belki de benim “sürdürülebilir muhalefet” diye başlıklandırdığım ve tarihsel süreçte uysal CHP’den serkeş CHP’yi doğurtan bu faktör, gelecek seçimlerle birlikte belki müstakbel iktidar CHP'sini ortaya çıkarır belki de serkeş CHP, bedbin CHP’ye evrilir.
Demokrasinin trabzanları ve Türkiye’de askeri vesayet
Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt [1] Demokrasiler Nasıl Ölür’de demokrasinin bariyerlerinden, demokrasi merdivenlerinin trabzanlarından, korkuluklarından bahsederler. Demokrasinin yazılı ve yazılı olmayan (teamül) normları aşındıkça, karşılıklı tolerans ve kurumsal sabır yerle yeksan oldukça, bu trabzanları siyasal sisteme (zemine) çakan dübeller de laçkalaşmaya başlarlar.[2] Artık iktidar rakiplerinin meşruiyetini kabul etmemeye başlar. İktidar yasal haklarını(!) demokratik sistemin ruhuna aykırı şekilde, yasalardaki her bir kelimeyi, noktayı, virgülü kendi çıkarları için yontacak şekilde davranmaktan imtina etmez.
İktidar, bir yandan normları kemirir, teamülleri unutur, hoşgörüyü (kurumsal sabır) hoyratlıkla becayiş ederken diğer yandan da resmi kurumları ele geçirir, işlevsizleştirir. Resmi kurumlar, otokratın özel alanındaki yüklüğe zulalandıktan sonra da mebusların elleri, hakimlerin tokmakları (gavel), polislerin copları (Weber’di değil mi devleti meşru şiddet kullanan olarak tanımlayan?) kalkıp inmeye devam etse de ne parlamento yasamakta ne bakanlar yürütmekte ne de mahkemeler yargılamaktadırlar. Devletin kurumları sözde vardır ama özde yokturlar.
Sadece icra-teşri-yargı sandıkları mı, üniversiteler, medya, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek odaları… otuz iki kısım tekmili birden otokratın yüklüğüne kaldırılırlar. Bir anayasal zorbalık (constitutional hardball) başlar ki siyaset Kırkbeş ve Köylü Nasır’ı da yanlarına alan Selim-Patlak Osman İttifakının oynadıkları bir futbol maçına dönüşür [3] Nail, Aliş, Cenk, TGG ve Barbo oyunun gerçekten bir futbol maçıymış gibi görünebilmesi için orada yer alırlar. Hoş, onlar orada olsalar ne olacak olmasalar ne olacak, hakemler ayar edilmiş (capturing the referees [4]), yıldız futbolcular sakatlanıp oyun dışı edilmiş........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon