Kuyunun dibi ve sıçrayış
Galatasaray’da Okan Buruk’un ilk iki yılında görünmeyen bir sarmal var oldu sahada: Hücum/savunma sarmalı.
Bunu şöyle açıklayabilirim. İlk iki sezonda Galatasaray iyi hücum yaptığı sekanslarda iyi bir savunma takımına dönüşüyordu. Ve de tam tersi; hücum düştüğünde takım savunması da düşüyordu.
Ancak hücum/savunma sarmalı bu yıl Victor Osimhen’in transferi sonrasında radikal bir dönüşüm yaşadı. Nedeni basit: Okan Buruk, Victor Osimhen, Mauro Icardi ve Dries Mertens üçlüsünü aynı anda oynatabilmek için üçlü savunmaya geçti, bunun için de kanat bek pozisyonlarında forvet karakterli iki oyuncuya (Barış Alper Yılmaz ve Yunus Akgün) görev vermeye başladı. Böylece ilk 11’de forvet karakterli futbolcu sayısı beşe çıkmış oldu.
Sonuç; takım savunması hücumun iyi olduğu sekanslarda bile aşağı düştü. Nedeni Galatasaray’ın kanat beklerinin savunmadaki görevlerini harfiyen yerine getirememeleriydi. Bu ise en arkada görev yapan üç stoper üzerine binen yükün radikal biçimde artmasına yol açtı.
Elbette takım savunmasının düşmesinin başka nedenleri de vardı. Bunların arasında en önemlisi olarak şu ikisini sayabilirim:
Galatasaray bu sorunları aşmak için kış transfer sezonunda kadro derinliğini artırmaya çalıştı. Bu amaçla yedi yeni oyuncu (Przemyslaw Frankowski, Carlos Cuesta, Arda Ünyay, Eren Elmalı, Mario Lemina, Ahmed Kutucu ve Álvaro Morata) takıma eklendi. Buna karşın üç oyuncuyla (Victor Nelsson, Hakim Ziyech ve Michy Batshuayi) yollar ayrıldı.
Ancak kanımca bu hamle, var olan sorunları azaltacağına biraz daha çetrefilli hale getirdi. Şundan; bu oyuncular yoğun fikstür döneminde takıma katıldılar ve Galatasaray’ın oynamak istediği futbol konusunda neredeyse hiçbir adaptasyon süreci yaşamadan ve eğitimden geçmeden kendilerini birden sahada mücadele ederken buldular. Bu da bazı kötü sonuçlara yol açtı:
Dünkü Alanyaspor karşılaşmasının ilk yarısı, bu sezon oynanmış en kötü 45 dakika değildi. Ancak kuyunun dibine çöktüğü 45 dakikaydı. Bundan kastım şu: Oynanan oyun ve futbolcuların performansı maçın geride kalan bölümü için hiç de iyi şeyler vaat etmiyordu. Daha da ötesi, Galatasaray sezonu kapatmış bir görüntü veriyordu.
Ancak nasıl kuyunun dibine çöküş yenilen golle başlamışsa, Galatasaray kuyunun dibinden kurtulmak için gayret göstermeye bulduğu ilk golün sonrasında başladı. Yavaş yavaş takım özgüven kazandı, olgun ve etkili hücumlara şahit olduk.
Ben bu yazıda ilk olarak yenilen gol de dahil olmak üzere Galatasaray’ın dün özellikle maçın ilk yarısında oynadığı etkisiz futbolu iki ayrı başlık altında analiz etmeye çalışacağım. Bu başlıklardan ilki Mario Lemina’yla ilgili olacak.
Hatırlanacaktır; Rizespor karşılaşması sonrasındaki analizimde Lemina’yı oldukça övmüş ve üstlendiği liderliğin özellikle Mauro Icardi sonrası dönem için yaşamsal olabileceğine dikkat çekmiştim. Tuhaftır, Lemina o maçtan, özellikle Fenerbahçe karşılaşmasından sonra düzenli olarak geriye gitti. Lemina bu kötüye gidişin ilk sinyallerini Türkiye Kupası’nda Konyaspor’la oynanan ve sonradan oyuna dahil olduğu karşılaşmada vermeye başlamıştı, ancak çok dikkat çekmedi. Kötüye gidiş en belirgin biçimde geçen haftaki Kasımpaşa karşılaşmasında ortaya çıktı. Bu maçta Lemina’nın skora etkide bulunabilecek hatalar yapmaya başladığına şahit olduk.
Ancak yine de Lemina gibi fizik kapasitesi oldukça yüksek bir oyuncunun bu kadar kısa bir sürede dibe çakılacağına hiç ihtimal verilemezdi. En azından ben vermiyordum. Fakat beklenmeyen oldu ve Lemina dünkü Alanyaspor karşılaşmasında dibe çakıldı.
Kanımca Lemina’daki çöküşü iki pencere üzerinden değerlendirmeliyiz. İlki fiziksellik penceresi, ikincisi ise taktik pencere.
Elbette asıl nedeni kendisi biliyordur, ancak dün izlediğimiz Lemina bırakalım ilk 11’de olmayı, kadroda bile olmamayı gerektiren bir fiziksel tükenmişlik içindeydi. (Nedenini bilemediğim için bunu tartışabilecek durumda........
© Evrensel
