menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ceza yargılamasında özgürlüğün aşağılanmasından çıkış yolu yok mu?

11 0
07.10.2025

Bugün mahkeme salonları adaletin mabedi değil, adeta bir “dosya fabrikası.” İçeri giren hiçbir insan hikâyesi biricikliğiyle görülmüyor. Karşısında bir insan değil, bir rakam, bir dosya numarası var sanılıyor. Oysa her dosya, bir hayatın özetidir; alın terinin, acının, umutların kâğıda sıkıştırılmış biçimidir.

Özgürlük, insan onurunun en kutsal payesi olması gerekirken, bizde hâlâ bir kalemin ucunda silinebilir bir not gibi görülüyor. Masumiyet karinesi anayasa kitaplarında yazıyor ama uygulamada çoktan hükmünü yitirmiş. İnsanlar, yargılanmadan cezalandırılıyor; mahkeme kararları gerekçesiz, infazlar vicdansız biçimde veriliyor. Böylece özgürlüğün değeri, yalnızca kağıt üstünde kalıyor.

Yargı, toplumsal öfkenin tribününü memnun etmeye çalıştığında, adalet yerle bir olur. Hâkim, alkışa değil, delile bakmak zorundadır. Kararın ölçütü, sadece ve sadece hukuka uygun delil olmalıdır. Delilsiz hüküm, sadece kâğıt üzerinde değil, tarih önünde de hükümsüzdür.

Bugün gelinen noktada yargının işlevi, hukuku koruyan bir kalkan olmaktan çıkıp; linç meraklısı kalabalığın gazını alan bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Oysa hukuk, kalabalığın tatmin aracı değil; insan onurunu koruma aracıdır. Bu gerçeği unutan her hâkim, aslında kendi kürsüsünü de, kendi vicdanını da boşluğa düşürür.

Çıkış yolu var mı? Var, ama bedeli kolay değil. Öncelikle her hukukçunun şunu hatırlaması gerekir: Ahlâk, en kalabalık yerden değil, en yalnız durulan yerden başlar. Linçin hipnozuna kapılmamak, yalnız kalmayı göze almayı gerektirir. Yargıç, “dosya sayısı” değil, “özgürlük” bilinciyle hareket etmedikçe bu çıkış yolu açılamaz.

Özgürlüğün aşağılandığı bir düzen, aslında hepimizi aşağılar. Çünkü özgürlüğün kutsallığı bir kişinin değil, bir toplumun şerefidir. Yargı, bu şerefi ayağa kaldırmadıkça; ne demokrasi, ne de adalet nefes alabilir.

23 yıllık meslek hayatım boyunca cezaevlerinin müdafi görüşme odalarında aynı acı sahneyi defalarca izledim. Ben, masanın diğer tarafında otururdum; görüşme bittiğinde kapı açılır, elimi kolumu sallayarak dışarı çıkardım. Müvekkilim ise başı öne eğik, birkaç metrelik dar koridora geri........

© Elips Haber