Sürdürülebilirliğin sessiz çığlığı: Sessizlik yeni strateji mi?
Bir dönem şirketler için sürdürülebilirlik yalnızca bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir rekabet avantajıydı. Web siteleri yeşil vaatlerle süslenir, sunumlarda dünyayı daha iyi bir yer haline getirme taahhütleri gururla yer alır, sosyal medya hesaplarında ilham verici kurumsal dönüşüm hikâyeleri paylaşılırdı. Ancak son birkaç yılda bu tablo değişti. Sürdürülebilirlik artık gösterilen değil, saklanan bir değer haline geliyor. Şirketler kamuoyunun dikkatinden bilinçli şekilde kaçıyor. İşte bu stratejiye verilen ad: Greenhushing. Ancak burada bahsedilen yalnızca çevresel politikalar değil. Bu artık bir bütün olarak sürdürülebilirliğin suskunluğu.
Donald Trump’ın başkanlık döneminde Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, kamu kaynaklarının fosil yakıt lobilerine açılması ve sosyal eşitlik söylemlerinin zayıflatılması yalnızca kamu politikalarını değil, şirketlerin davranış kalıplarını da derinden etkiledi. O dönemde birçok Amerikan şirketi çevresel ve sosyal taahhütlerini askıya aldı ya da görünürlüklerini azalttı.
2024 sonrasında yeniden alevlenen bu iklimde ise daha net bir eğilim ortaya çıkıyor: Şirketler, daha önce gururla paylaştıkları sürdürülebilirlik politikalarını web sitelerinden kaldırıyor, kapsayıcılık ve eşitlikle ilgili bölümleri arka plana itiyor, bazıları ise bu ortamı fırsat bilerek verdikleri sözlerden tamamen dönüyor. Elbette sessizce yoluna devam eden ve değerlerine sadık kalan şirketler de var. Ancak bu genel sessizlik, yalnızca eleştirilerden kaçınmak değil; zaman zaman geri adımı görünmez kılmanın stratejik yolu olarak da işliyor.
Greenhushing yalnızca çevresel sürdürülebilirlikle sınırlı bir eğilim olmaktan çıktı. Bugün şirketler karbon ayak izinden üretim........
© Dünya
