menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD eksen kayması mı yaşıyor?

9 1
latest

Trump’ın yeniden ABD başkanlık koltuğuna oturmasından sonra söyledikleri ve yaptıkları, ABD’nin geleneksel müttefikleri dâhil bütün devletleri ve uluslararası kuruluşları sarsmaya devam ediyor. Trump yönetimi bir taraftan ABD içindeki “establish” denen derin devlet ile yüzleşmeye, onun aparatlarını ortadan kaldırmaya çalışırken diğer taraftan bu aygıtın küresel işbirlikçileriyle de hesaplaşmaya, bu derin ağı önce ortaya çıkartıp sonra da imha etmeye çabalıyor.

İlk döneminde Rusya’nın 2016’daki seçimlere Trump lehine müdahale etmiş olabileceği gerekçesiyle azil tehdidiyle karşı karşıya kalan ve akabinde de Zelenskiy’ye Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ı soruşturması için baskı yaparak görevini kötüye kullandığı şeklindeki ithamlarla karşılaşması nedeniyle, Ukrayna ve Rusya konusunda nasıl bir yol izleyeceği merak edilen Trump’ın, göreve başladıktan sonraki açıklamaları ve aldığı kararlar itibarıyla ABD’nin bir “eksen kayması” yaşadığı iddialarını gündeme getirmiştir.

Peki, bu eksen kayması iddiasını nereden çıkarıyoruz? Ya da şöyle soralım; ne oldu da biz bu şekilde bir soru sorma ihtiyacı hissettik?

Her şeyden önce hatırlatmamız gerekir ki daha 2021 yılında Biden başkanlık koltuğuna yeni oturduğunda, Trump’ın ilk dönemi olan 2016-2020 yılları arasındaki bugüne benzer politikaları yüzünden, başta AB ve NATO üyesi ülkeler olmak üzere küresel Batı eksenindeki ülkelere mesaj vererek; ABD’nin geleneksel ittifaklarına bağlı olduğunu ve bu kapsamda da üzerine düşen tüm sorumluluklarını yerine getireceğine dair garantiler vermişti.

Zaten Biden daha koltukta ilk yılını henüz doldurmuşken Ukrayna’yı Rusya’nın kucağına atmış ve göz göre göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline sebep olurken de Atlantik İttifakı’nı konsolide ederek Rusya’ya karşı geniş bir cephe oluşturmuştu. Hatta bu kampanya o kadar etkili olmuştu ki AB en yakın ve ucuz enerji tedarikçisi olan Rusya’dan kaçar adım uzaklaşarak daha pahalı olan ABD’ye yönelmek durumunda kalmıştı. Öyle ki Finlandiya ve İsveç gibi o vakte kadar tarafsız kalmayı tercih eden iki Avrupa ülkesi bile, yaratılan Rus tehdidi nedeniyle NATO’nun kapısına dayanmıştı.

Yeniden Soğuk Savaş dönemindeki Sovyet korkusunu hortlatan ABD, bir taraftan Rusya’ya yaptırımlar uygulayarak ekonomik olarak onu boğmaya çalışırken; diğer taraftan da Putin aleyhinde Uluslararası Ceza Mahkemesinde tutuklama kararı çıkarttırıp Rusya liderini hukuki olarak da kısıtlamaya, iş göremez hâle getirmeye çalışmıştır. Rusya ile iş yapan ülkeler muhtelif yaptırımlarla caydırılırken geleneksel olarak Rusya ile ittifak ilişkisi olan ülkeler de birtakım teşviklerle Rusya’dan uzaklaştırılmaya, Rusya “pariah state” olarak tarif edilen dışlanmış devlet hâline dönüştürülmeye çalışılmıştır.

Aslında bu........

© Diriliş Postası