menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’de son olaylar iç ve dış odakların istikrar sınaması mı?

22 65
10.09.2025

Türkiye son haftalarda ardı ardına gerçekleşen gelen olaylarla adeta bir “istikrar testi”nden geçiyor. İlk bakışta birbirinden kopuk gibi görünen hadiseler, bütünsel okunduğunda hem devlet kapasitesine hem de toplumsal güven algısına yönelik bir yıpratma zinciri oluşturuyor.

Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve toplumsal alanlarda birbirini besleyen bir kriz dalgasıyla karşı karşıya olduğunu görmek için medyum olmak gerekmiyor. Yükselen enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve iş dünyasında artan belirsizliklerle kırılgan bir tablo sergiliyor. Yatırımların azalması, sermaye çıkışları ve stratejik sektörlerde yaşanan kayıplar, ekonomik istikrarın ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.

Siyasi alanda ise iktidar-muhalefet çatışması, demokratik zeminin daralması ve bürokrasi ile yargı üzerinden yürütülen müdahaleler, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Bu durum, yalnızca siyasi istikrarı değil, aynı zamanda yurtiçinde toplumsal güveni ve dışarıda ülkenin diplomatik ve ekonomik itibarını da etkiliyor.

Toplumsal güvenin bir diğer sınavı da suç ve kriminal olayların artışı. Cinayetler, organize suç girişimleri, polis ve yargı kurumlarına yönelik saldırılar, toplumda devlete duyulan güveni zayıflatıyor ve güvenlik algısında ciddi bir erozyon yaratıyor. Bu tablo, aynı zamanda Türkiye’nin kurumlarının kırılganlığını ve krizlere karşı direnç sınırını da ortaya koyuyor.

Bu üç alan -ekonomi, siyaset ve toplumsal güven- birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Ekonomik belirsizlik siyasi gerilimi beslerken, güvenlik ve hukuk alanındaki zafiyetler toplumsal huzursuzluğu artırıyor. Böylece Türkiye, sadece tekil krizlerle değil, birbirini besleyen çok katmanlı bir istikrar sınamasıyla karşı karşıya kalıyor. İç ve dış odaklar, bu kırılganlıkları kendi stratejik çıkarları doğrultusunda yönlendirme fırsatına sahip.

Mazu Yachts’ın kurucusu iş insanı Halit Yukay’ın yatının parçalanarak denizde kaybolması, yalnızca trajik bir kaza değil, aynı zamanda sermaye çevrelerine verilen sembolik bir mesaj olarak okunabilir. Lüksün, prestijin ve uluslararası bağlantıların simgesi olan bir yatın paramparça olması, sermaye sahiplerinin “güvenli liman” arayışını zorlaştırıyor.

Yukay’ın iş dünyasında sahip olduğu ağ, dolaylı biçimde siyasetle de kesişiyordu; Yalova ve İstanbul’daki marina yatırımları, hükümetle yakın ilişkiler gerektiren alanlardı. Bu bağlamda, olayın ekonomik istikrar, yatırım güveni ve sermayesiyaset ilişkisi üzerinde doğrudan etkisi bulunuyor.

Olayın olası uzun vadeli etkileri arasında, yatırımcılar ve iş çevrelerinde belirsizliklerin artabileceği, stratejik sektörlerde sermaye çıkışı veya yeni yatırımların ertelenmesinin gündeme gelebileceği söylenebilir. Ayrıca, dış aktörler açısından Türkiye’nin ekonomik kırılganlık algısının güçlenme ihtimali, ülkenin uluslararası alandaki........

© Dikgazete.com