Nihat Genç’in kerameti ve Prof. Dr. Semih Güneri’nin Türk-Altay Kuramı!
Mahşerî bir kalabalık eşliğinde, merhum Nihat Genç’i Gölbaşı Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına uğurlarken yolumuz Prof. Dr. Semih Güneri ile kesişti. Rahmetli Nihat Genç, sağlığında olduğu gibi vefatından sonra da binlerce insanı aynı ülkü, aynı mefkûre etrafında bir araya getirmeyi başarmıştı. Kerametse alın size keramet.
Adana’dan münevver Nedim Ali Kısaoğlu, Kırşehirli kadim dost Musa Öztürk, Prof. Dr. Semih Güneri ve bu satırların yazarı; bir yandan ona son vazifesini layıkıyla yerine getiren gönül dostlarını sessizce izliyor, diğer yandan merhumu hüzünle ve hayırla yâd ediyorduk. Vedanın ardından, yarım kalan cümleleri tamamlamak ve hatıraları konuşmak için ertesi güne sözleştik… Şimdiye kadar neden Semih Hoca’nın Türk-Altay Kuramı hakkında bir şeyler yazmamış olduğuma hayıflandım.
Dr. Semih Güneri’nin Türk Altay Tarih Kuramı ana eksende Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih kurultayları ile Türk aydınlarının gündemine taşıdığı Türk Tarih Tezi ile ilgilidir.
Türk Tarih Tezi, Atatürk'ün öncülüğünde 1930’lu yıllarda geliştirilen ve Türk milletinin köklü, medeniyet kurucu bir geçmişe sahip olduğunu savunan tarih anlayışıdır. Temel iddiası şudur: Türkler, insanlık tarihinin en eski ve en etkili kavimlerinden biridir. Orta Asya’dan çıkan Türk toplulukları, Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve Çin gibi uygarlıkların oluşumunda rol oynamıştır. Yani Türkler sadece savaşçı değil, aynı zamanda kültür ve uygarlık taşıyıcısıdır.
Bu tez, Batı’nın “Türkler barbar bir göçebe millettir” anlayışına karşı bir kimlik ve özgüven inşasıydı. 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu, 1932’de I. Türk Tarih Kongresi düzenlendi. Tez, Cumhuriyet’in millî eğitim politikalarına yön verdi. Zamanla bazı abartılı iddialar eleştirildi, ancak tezin amacı belliydi: Türk milletine, şanlı bir geçmiş, bağımsız bir kimlik ve medeniyet içinde yer alma bilinci kazandırmak.
Prof. Dr. Semih Güneri kimdir?
Semih Güneri, Türkiye’de tanınan bir akademisyen, arkeolog ve yazar. Özellikle Türklerin erken kültürü ve arkeolojik geçmişi üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkar. Uzmanlık alanları arasında Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi, Avrasya göçebe kültürleri arkeolojisi ve Türklerin erken tarihi bulunur.
En çok dikkat çeken çalışmaları arasında, Türk-Altay Kuramı olarak adlandırdığı yaklaşım yer alır. Bu kuram, Türk tarihinin geleneksel anlayışla sınırlandırılan dönemlerden çok daha eskiye, MÖ 13.000’lere, hatta varsayımsal olarak MÖ 18.000’lere kadar uzanabileceğini öne sürer. Güneri, arkeolojik bulgular ile dil arasındaki ilişkiye özellikle önem verir. Ona göre, dili anlamadan bir kültürü tam olarak kavramak mümkün olmaz; maddi kültür ise bu yapının fiziksel yaşantıda bıraktığı izleri yansıtır.
2009 ile 2017 yılları arasında Moğolistan’daki Altay Dağları bölgesinde kaya resimleri üzerine geniş çaplı arazi çalışmaları yürütmüştür. Son dönemde Sibirya’dan Göbeklitepe’ye uzanan arkeolojik belgeler hakkında yaptığı yorumlar dikkat çekmiştir. Bu bağlamda, Sibirya’dan yola çıkan ve Orta Asya dağ koridorunu kullanarak Zagroslar’a ulaşan kitlesel göçlerin, kuzey Irak üzerinden Göbeklitepe kültür alanlarına erişmiş olabileceğini belirtir.
Semih Güneri, 3 Ekim 1954’te Kayseri’de doğmuştur. 1983’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. 1987’de Atatürk Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi alanında yüksek lisansını, 1995’te ise Hacettepe Üniversitesi’nde Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi alanında doktorasını tamamlamıştır.
Prof. Dr. Semih Güneri’nin ortaya koyduğu Türk-Altay Kuramı, yaklaşık yüz yıl önce Atatürk ve arkadaşları tarafından geliştirilen Türk Tarih Tezi ile kimi yönlerden örtüşmekte, ancak önemli farklılıklar da taşımaktadır. Bu kuram, tamamen sahada yürütülen arkeolojik çalışmalarla elde edilen maddi kültür belgelerine dayanmaktadır. Güneri’nin yaklaşımına göre, kültürün oluşum ve yayılmasında belirleyici unsur dildir. Maddi kültürün temelini oluşturan arkeolojik veriler, fiziksel yaşamın doğrudan yansımalarıdır.
Türk-Altay Kuramı'nın temel varsayımı şudur: Maddi kültürü belirleyen dildir. Arkeolojik kültür, bir halkın fiziksel yaşam biçimini, değer sistemini ve zihinsel dünyasını yansıtan somut bir ifadedir. Kültürün tarihsel süreç içindeki evrimini anlamak için arkeolojik kültürün tarzı ve stili analiz edilir. Stil, bir kültürü diğerlerinden ayıran tüm özgün unsurların toplamıdır.
Güneri’ye göre, arkeolojik kültürler; aynı dili konuşan, benzer ideolojik yapıya ve ortak metafizik (öteki dünya) tasavvurlarına sahip halk toplulukları tarafından yaratılır, yaşatılır ve yayılır. Bu yayılma, askeri zorlamalardan çok, dilin ve kültürün taşıyıcılığıyla gerçekleşir. Dolayısıyla kültürel yayılmanın kaynağı kaba güç değil, dilin semantik ve sembolik gücüdür.
Avrasya’nın geniş coğrafyasında, yazılı belgelerle desteklenmiş arkeolojik bulgular göz önüne alındığında, dilsel süreklilik gösteren tek kültür, Türkçe konuşan halklara ait olan kültürdür. Türkçe, Asya'nın uçsuz bucaksız coğrafyasında izole bir dil olmayıp, bölgedeki birçok yerel dil ailesiyle tematik ve fonetik bağlantılar kurmuştur. Bu bağlamda........
© Dikgazete.com
