menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İran'ın İsrail karşısındaki yenilgisi neden bir devrimi tetiklemedi?

16 25
07.07.2025

İsrail ile İran arasında yaşanan son 12 günlük savaş, İran’ın askeri, nükleer ve istihbarat altyapısına ağır darbeler indirerek rejimin kırılganlığını açığa çıkardı. Ancak birçok gözlemcinin beklediğinin aksine, bu yenilgi İran'da kitlesel bir halk ayaklanmasına veya rejim değişikliğine yol açmadı. Peki neden? Çünkü savaşın ortasında devrim beklentisi, tarihsel ve psikolojik hatadan başka bir şey değildi.

İran halkı uzun süredir sistematik baskı, ideolojik yönlendirme ve güvenlik aygıtının gölgesinde yaşamaya alışkın. Ülkenin savaş gibi bir kriz anında “kuşatma altında” psikolojisine girmesi, dış tehdide karşı iç dayanışmayı, geçici de olsa, artıran bir refleksi tetikliyor. Bu, 1980-88 İran-Irak savaşında da görüldü. Bu nedenle halkın mevcut rejimi hedef alacağı beklentisi, krizin psikolojik doğasına aykırı.

İran rejimi klasik anlamda bir “otoriter devlet” değil; petrol gelirlerini, silah ve ithalat kaçakçılığını kontrol eden, orduyu ve yargıyı denetleyen teokratik ve kleptokratik bir yapıdır. Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), yalnızca bir askeri güç değil; aynı zamanda ekonomik bir devdir. Ülke ekonomisinin yüzde 80’i doğrudan ya da dolaylı olarak IRGC’ye ve dini lidere bağlı vakıflar aracılığıyla yönetiliyor. Bu yapı, rejimi toplumsal kalkışmalara karşı sigortalıyor.

Ayetullah Ali Hamaney’in son dönemde kamuoyundan neredeyse tamamen çekilmesi ve sağlık durumuna ilişkin artan belirsizlikler, İran’da siyasi gelecek tartışmalarını alevlendiriyor. Hamaney’in, kendisinden sonraki dini lideri belirleyecek özel bir kurul oluşturmuş olması, ardıllık meselesinin şahsi tercihlerden ziyade kurumsal bir zeminde çözüleceğini gösteriyor.

Ancak rejimin geleceğiyle ilgili iyimser senaryolar zayıf kalıyor. Zira Hamaney sonrası dönemin, demokratik bir geçiş sürecinden çok, Devrim Muhafızları bünyesindeki hiziplerin ve nüfuz savaşına tutuşmuş kliklerin çatışma alanına dönüşeceği beklentisi güç kazanıyor. Bu durum, halk nezdinde rejimin yıkılmasından ziyade sonrasındaki belirsizlik ve kaos korkusunu büyütüyor; böylece “kontrolsüz devrim” yerine statükoya sarılma eğilimi ağır basıyor.

İran’daki Azeri, Kürt, Beluci, Arap ve Türkmen azınlıklar, bugüne kadar Şii soslu pan-İslami ideolojiyle bastırıldı. Ancak rejimin zayıflaması halinde bu grupların özerklik ya da bağımsızlık taleplerini gündeme taşıyacağı tahmin ediliyor. Türkiye'nin Türkçe konuşan eyaletlere ilgisi, İsrail ve Kürtlerin sözde bağımsızlık çağrıları ve Sünni Belucilerin radikalleşme eğilimleri dikkate alındığında, rejimin çökmesi halinde ülkenin Suriye benzeri bir iç savaşa sürüklenme riski, halkı temkinli kılıyor.

İran'da savaş sırasında kitlesel sokak hareketleri gözlenmedi. Ancak çatılardan slogan atılması, sosyal medya........

© Dikgazete.com