Hazar Denizi’ndeki İran-Rusya tatbikatının jeopolitik yansımaları
Hazar Denizi'nin hukuki statüsü, enerji siyasetindeki güncel rolü ve CASAREX 2025 Tatbikatının jeopolitik yansımaları odağında Rusya ve İran'ın ikili işbirliği ile yeniden belirlenmeye çalışılıyor.
Sovyetler Birliği döneminde Hazar Denizi, fiilen bir iç su havzası olarak Sovyet sınırları içinde kalmakta, yalnızca güneyde İran kıyılarına kadar uzanmaktaydı. 1992 yılına kadar Hazar’ın statüsü, Sovyet-İran ikili anlaşmalarıyla düzenlenmişti. Ancak Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkması, Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün yeniden tanımlanmasını zorunlu kıldı.
1990’lardan itibaren başlayan bu statü arayışı, kıyıdaş devletler arasında çeşitli tezlerin öne sürülmesine yol açtı. İran ve bir dönem Rusya, Hazar’ın kaynaklarının beş ülke tarafından eşit paylaşılması gerektiğini savunurken; Azerbaycan ve Kazakistan, “orta hat” esasına dayalı bir bölüşüm modelini benimsedi. Rusya ise 2002 yılından itibaren bu yaklaşıma kademeli olarak yakınlaştı ve Azerbaycan ile Kazakistan’la ikili anlaşmalar yaparak pratikte Hazar sorununu bu ülkelerle çözmüş oldu.
Uzun süren diplomatik görüşmelerin ardından, 12 Ağustos 2018 tarihinde Kazakistan'ın Aktau kentinde imzalanan Hazar Denizi’nin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme (Aktau Anlaşması), Hazar'ın hukuki rejimini önemli ölçüde belirleyen bir dönüm noktası oldu. Bu anlaşma, Hazar Denizi’nin ne tamamen bir deniz ne de tamamen bir göl sayılabileceğini; özel hukuki statüye sahip, kendine özgü bir kapalı havza olduğu yönünde bir uzlaşıya dayandı.
Anlaşmaya göre: Yüzey suları ortak kullanımda kalacak, Deniz yatağı ve altı ise kıyı uzunluklarına göre paylaştırılacaktır. Bu yaklaşım, özellikle Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya’nın enerji projelerini kolaylaştırırken; İran ve Türkmenistan gibi ülkelerin bazı itirazlarını beraberinde getirmiştir. İran halen “beşte bir” eşit paylaşım modelini savunmakta ve yüzde 12,5 oranında bir paya razı olmamaktadır. Türkmenistan ise başlangıçta statü belirlenmeden doğal kaynaklara müdahalenin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş, fakat zamanla enerji projelerine dahil olma yönünde daha esnek bir tutum benimsemiştir.
Hazar Denizi havzası, dünyanın en zengin hidrokarbon yataklarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Bölge, sadece kıyıdaş ülkelerin değil; Avrupa Birliği, Çin, ABD ve Türkiye gibi küresel ve bölgesel aktörlerin de enerji güvenliği açısından öncelikli alanlarından biri hâline gelmiştir.
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC), Trans Hazar Boru Hattı (TAP), TANAP ve Hazar Geçişli Uluslararası Taşımacılık Koridoru (TITR) gibi projeler, enerji ve taşımacılık açısından Hazar’ı stratejik bir merkez haline getirmiştir. Ayrıca Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında bölgeye yatırımları, Hazar kıyıdaşları arasında ekonomik işbirliğini teşvik etmektedir. Türkiye ise Orta Koridor’un en önemli halkası olarak Hazar’daki enerji akışını jeopolitik güce dönüştürme yönünde aktif bir rol üstlenmektedir.
Ancak bölge dışı askeri varlıkların engellenmesi için de stratejik düzenlemeler yapılmıştır. Aktau........
© Dikgazete.com
