Ruh cenneti özler
“Ben onlara kendi ruhumdan üfledim.” (Sad, 72)
İnsanın serüveni cennette başlar. Orada yaratılır. Orada ilk kez huzurun, güzelliğin ve tamamlanmışlığın ne olduğunu tadar. Fakat sonsuzlukla çevrili bu başlangıç, bir imtihanla kesintiye uğrar:
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun… ama şu ağaca yaklaşmayın.” (Bakara, 35)
İsyan, merak, hata… ve ardından sürgün. İnsan, cennetten dünyaya gönderilir.
O andan itibaren bir eksiklik başlar. Ne kadar çabalasa da ne kadar kazansa da, neye ulaşsa da içinde hep bir “tamamlanmamışlık” duygusu kalır. Çünkü ruh, cenneti özler.
“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Bu ayetin bilgisine sahip olmayan modern insan, huzuru başka yerlerde arar.
Malda, şöhrette, başarıda, ilişkide, çocukta, bedende, şehirde, tatilde…
Ama her seferinde aynı yere döner:
“Bir şey eksik…”
Modern psikoloji bu boşluğu “anksiyete”, “depresyon”, “varoluşsal kriz” gibi isimlerle tanımlar. Terapi odalarında insanlar gözyaşlarıyla sadece bunu anlatır:
“Her şeyim var ama içim boş…”
Psikoloji bu boşluğu tanır ama tam olarak dolduramaz. Çünkü bu........
© Dikgazete.com
