menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ve’ye özen göster, veveleme

19 0
26.01.2025

MUSTAFA ALP DAĞISTANLI

mustdagistanli@gmail.com

“Ve” bağlacı yazarları üç öbeğe ayırır: ‘ve‘yi sevenler, ‘ve’yi sevmeyenler, ‘ve’ye önem vermeyip rasgele kullananlar. İlk iki öbek de kendi içinde bölünür: sevip sık kullananlarla sevip tasarruflu kullananlar, sevmeyip hiç kullanmayanlarla sevmeyip nadiren kullananlar. Önem vermeyenler öbeğini topluca bir çuvala doldursanız da olur.

‘Ve’yi sevip dilimiz için gerekli sayan ama özenle kullananlardan Refik Halid Karay, ‘zamane şairleri‘ olur olmaz kullandığı için bu edatın ‘tu kaka‘ olduğunu söyleyip baltayı taşa vurunca, ‘ve’yi sevmeyenlerden Orhan Veli’nin hışmına uğramış, 1950’de:

“Bay Refik Halit Karay’a teklif ediyoruz: Her mısramızda değil, bütün Yaprak şairlerinin bütün şiirlerinde, kendisinin bir tek makalesindeki kadar ‘ve’ bulsun, pes diyelim.”

Orhan Veli haklı. Şimdi elimin altında Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (Memet Fuat, Adam Yayınları) var, ona baktım, Garip’in üç şairinden (Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet) seçtiği şiirlerde tek bir ‘ve’ gördüm. (Bu atışmanın geçtiği 1950’ye kadarki şiirler için geçerli bu, yoksa Oktay Rifat’ın ‘ve’li şiirleri de var.) Dahası, o dönemde şiirleri yayınlanan başka şairlerde de ‘ve’ye tek tük rastlanıyor. Tabii, bu antolojiyi esas alarak konuşuyorum.

Şiirde ‘ve’ye gerçek bir saltanat bahşeden şair Nâzım Hikmet’tir. Yazılarında hiç ‘ve’ kullanmayan Memet Fuat da, bol bol kullanıp seven Öner Ünalan da Nâzım Hikmet’in 1940’larda yazdığı Kuvayı Milliye Destanı‘ndan şu parçayı ‘ve’lerin hem kudretini hem güzelliğini göstermek için anar:

Onlar ki uyup hainin iğvâsına

sancaklarını elden yere düşürürler

ve düşmanı meydanda koyup

kaçarlar evlerine

ve onlar ki bir nice mürtede hançer üşürürler

ve yeşil bir ağaç gibi gülen

ve merasimsiz ağlayan

ve ana avrat küfreden ki onlardır,

destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Demir,

kömür

ve şeker

ve kırmızı bakır

ve mensucat

ve sevda ve zulüm ve hayat

ve bilcümle sanayi kollarının

ve gökyüzü

ve sahra

ve mavi okyanus

ve kederli nehir yollarının,

sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı

bir şafak vakti değişmiş olur,

bir şafak vakti karanlığın kenarından

onlar ağır ellerini toprağa basıp

doğruldukları zaman.

Öner Ünalan şöyle sunuyor bu şiiri:

“… aşağıdaki dizelerden ‘ve’ler kaldırılıp yerlerine uygun görünen yazım işaretleri ve sözcükler konunca geriye ne kaldığı kolayca görülebilir.”

Memet Fuat da şöyle:

“Türkçeye ‘ve’ hiç gerekmese bile, herhalde Nâzım’ın şiirleriyle ulaştığı yerden onu kimse koparamaz…”

Tartışmayı şiir sultanlığından çıkarmak gerek. Refik Halid de zaten sadece şiirden bahsetmiyor. ‘Ve’, onun dediği gibi, yazı diline Tanzimat edebiyatıyla girmiyor, hep var yazı dilinde. Tanzimat’a kadar virgül bilinmiyor, dolayısıyla kelimeler, ifadeler ‘ve’yle ayrılıyor ya da bağlanıyor, ‘ve’yle birleştirilerek upuzun cümleler kuruluyor. Bu yüzden sürüsüne bereket ‘ve’ vardır eski metinlerde.

‘Ve’den kurtulma hamleleri Tanzimat’tan sonra başlıyor, dili sadeleştirme çabaları çerçevesinde. ‘Ve’nin az kullanılmasını isteyenlerin başını Muallim Naci çekiyor. Sonraki ‘ve’ karşıtlarının hepsi dilin sadeleşmesi için didinen, öztürkçeyi baş tacı eden yazarlar: Ziya Gökalp, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday, Memet Fuat…

En atak, en ateşli ‘ve’ karşıtı Ataç, ” ‘Ve’den hoşlanmıyorum. Türkçenin ‘ile’si, ‘de’si varken Arap’ın ‘ve’sini niye kullanayım?” diyor. “… ‘ve’ var mıdır bizim geleneğimizde? Frankçeden girmiş değil midir dilimize? … ‘Ve’yi böyle sık kullananlar Türkçeyi düşünmüyorlar.........

© Diken


Get it on Google Play