Türkiye'nin yeni dili
Kanun Hükmünde Kararname’yle ihraç edilen, geçen hafta intihar eden öğretmen Ali Ülker’in anısına.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ABD’deki meşhur konuşmasında Türkçesiyle kulağımı tırmaladı. Sizinkini de tırmalar mı acaba:
“Şu anda diyelim F-35 vesaire işte, almayı beklediğimiz işte KAAN’ın motorları var, şu anda bekliyor mecliste, Amerikan Kongresi’nde. Onların lisansı durmuş durumda. Yani onların lisanının da hayata geçip motorların gelmesi lazım ki KAAN’ların üretimi başlayabilsin.“
‘İşte’leri geçiyorum ama ‘lisansın hayata geçmesi‘ni geçemiyorum. Kaan yerlidir, millidir, şudur budur, ama bu dil Türkçe değildir.
Aynı konuşmada şöyle bir cümlesi de var:
“Muhakkak hem bir ittifak kültürü hem bir savunma sanayi ekosistemi içinde olmanız gerekiyor.”
Savaş sanayiinden, yani katliam sanayiinden bahsederken, ‘ekosistem’ diyor. Ekosistem, yani “bitkilerin, hayvanların ve başka organizmaların, hava ve doğanın birarada çalışıp bir yaşam ortamı yaratan coğrafi alan”. Zehirli bir dil bu, iblise güzellik biçmek bu, katili güzellemek bu.
Hakan Fidan’ın bir konuşmasını daha okumuştum epey önce, siz de bir okuyun:
“Esad rejiminin zulmü esnasında milyonlarca Sünni Arap yerlerinden terk edildiler, bunlar arasında Türkler de var, başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Türkiye bu zulüm karşısında kendisine sığınan mültecileri kabul etmede tereddüt göstermedi, onların dediyle dertlenmekte, Suriye’nin geleceğinde onların da huzur içinde yaşayacağı bir ortam bulmasında adım atmada nasıl tereddüt etmediyse, bu yeni dönemde de kendisini sıkıntıda ve endişede hisseden herhangi bir Suriye’de çoğunluk veya azınlık varsa, kim olursa olsun, Nusayriler olur, Aleviler olur, Yezidiler olur, Hıristiyanlar olur, kimler olursa olsun, Türkiye diğerlerinin olduğu gibi bunların da hamisidir, koruyucusudur.”
‘Yerlerinden terkedildiler’ Türkçe değil. Türkler ‘milyonlarca Sünni Arap arasında’ olamaz. Sonraki uzun cümlenin de çatısı çatırdıyor… Belki de ‘Yeni Türkiye’ dedikleri nesnenin dili budur.
Bu düzeyde bu kadar kötü Türkçe, hatırladığım, bir de Başbakan ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller’de vardı. Beni çıldırtıyordu Çiller’in Türkçesi. İngilizcesi iyiydi, herhalde, en azından Türkçesinden iyiydi. Bir Türkçe konuşmasıyla, bir İngilizce konuşmasını karşılaştırsak da vaziyeti görsek, derdim. Böyle başkaları da vardır, İngilizce konuşurken yanlış yapmazlar da Türkçe konuşmaları yanlıştan geçilmez.
Neden? Çünkü İngilizceyi öğretiyorlar. Türkçeyi kendi vatandaşına öğretemiyor bu devlet.
Siz de görmüşsünüzdür, sosyal medyada dolaşır zaman zaman: Tayyip Erdoğan tercümanla konuşuyordur ya da hello mello diyordur, buna karşılık Bülent Ecevit dört dörtlük İngilizcesini döktürüyordur, “İşte Başbakan dediğin böyle güzel İngilizce konuşur” gibi yorumlarla.
Tabii iyidir dil bilmek, başkaları için de başbakanlar için de (“bir lisan bir insan”); ama doğrusu, politikacının kendini iyi ifade edebileceği dilde konuşmasıdır. Tayyip Erdoğan’ın asıl eksiği İngilizce bilmemesi değil — ona gelene kadar… Zaten Erdoğan dünyanın en iyi okuyucusu, yazılanları prompter’dan onun kadar güzel, inandırıcı, içselleştirerek okuyan kimse olduğunu sanmam. Ezberi........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein