menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölüm adın kalleş olsun ya da Saffet Korkut üzerinden bir hafıza denemesi

20 7
sunday

Enver Gökçe’nin 1 Ağustos 1946 tarihli Söz dergisinin 5’inci sayfasında ‘1909-1946’ başlıklı bir şiiri var. Şiirin son dizesini hepimiz biliyoruz: Ölüm adın kalleş olsun!

Bu son dize bir şiirde geçiyor olmakla beraber, neredeyse şairin imzası haline geldi. Laf arasında, cümle sonunda, bir sevdiğimizi yitirdiğimizde gelip dilimize dolandı; bazen sakinleşmek için bazen de öfkeyle tekrarladık: Ölüm adın kalleş olsun!

Şiiri, hemen başlığın altında ‘(Saffet Korkut için)’ diye ithaf etmiş şair.

Saffet Korkut, 1934’te Oxford Üniversitesi’nden mezun olan Türkiyeli ilk kadındır. Çapa Kız Muallim Mektebi’nden mezun olduktan sonra yükseköğrenimini tamamlayarak Türkiye’ye döndü; Gazi Terbiye Enstitüsü’nde görevlendirildi ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bünyesindeki İngiliz Dili ve Edebiyatı Enstitüsü’nün kuruluşunda yer aldı.

Kadın hareketinin uzun süredir adını anmadığı Saffet hoca, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde Anadolu’nun ücra köylerinden gelen çocuklara İngilizce öğretmiş, ayrıca Tercüme Bürosu’nun kuruluşunda da görev üstlenerek birçok eserin dilimize kazandırılmasında daima ön saflarda yer almıştır.

Bir Saffet Hoca vardı dost bağında
Hürriyet yoktu sağlığında
Gün geldi gitti incecikken
Yiğitken, güzelken, gencecikken.[1]

Çok da uzun zaman geçmemiş üstünden, Enver Gökçe’nin şiirlerini yayına hazırlamıştım. Kütüphanelerde geçirdiğim zaman bir yana Mehmet Ergün’den de yardım aldığımı ve çalıştığımı anımsıyorum. Şiirde adı geçen ‘Saffet Hoca’ üzerine bir araştırma yapıp sonuca ulaşmam zor olmadı, zaten şiirin yayımlandığı Ses dergisinin ilgili sayısında birçok insan Saffet Korkut üzerine yazı yazmıştı.

Şiire bir dipnot koymam gerektiği konusunda bugün bile ikna değilim. Enver Gökçe üzerine ne zaman yazı yazsam, bazen ‘cahilliğim‘den, bazen ‘iş bilmezliğim‘den başımdan büyük işlere kalkıştığımı iddia eden insanlar oldu. Olur tabii, her yazının ve her kitabın eksiği-yanlışı olduğu gerçeğini kabul ediyorum.

Şimdi ne kadar dost varsa arkasında
Hasatçı, öğrenci, öğretmen
Ne kadar gül varsa toprağımızda:
Daldırma gül, ak gül, gonca gül;
Ne kadar sevgili varsa arkasında:
Tiyatro, iş, kitap, şiir, marş
Yanar yanar ağırlaşır........

© Diken