Baylan, 'Kaptan' Attilâ İlhan ve tayfası
Orhan Kemal boylu boyunca yürümekte midir İstiklal Caddesi’nde, yoksa bir film şirketinden çıkıp onaylanan senaryosunun sıcak parasıyla nereye yıkılacağını mı düşünmektedir, bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki o günlerde Fransa’dan yeni gelmiş Attilâ İlhan ile karşılaşırlar.
Toplumcu gerçekçi bir edebiyatçı olmasının yanı sıra, hayatı da paylaşmak üzerine kurmuştur Orhan Kemal. O sıralar Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazan Attilâ İlhan’a şöyle demiştir: “… seninle şu kahveye girip burjuvalar gibi bir kahve içelim.”
Sonrasını Attilâ İlhan’ın, namı diğer ‘Kaptan’ın sesinden şöyle okuruz:
“Biz ‘burjuvalar gibi’ girdik Baylan’a… Gördüm ki fena bir kahve değil, fiyatları iyi. O zamanlar Vatan gazetesinde sinema eleştirmenliği yapıyorum. Sinema seansları beklerken oturulur, bir şeyler yenilir, içilir. Ondan sonra devam ettim oturmaya. Baylan, sonradan çok büyüdü. Önce şairler ve edebiyatçılar, (Maviciler) derken, Baylan, 50’li yılların sanat merkezine dönüştü.”[1]
Baylan’ın bir çekim merkezi, edebiyatçı ve sanatçıların uğrak yeri haline gelmesinin ve zamanla bir kuşağın edebiyat buluşmalarına alan açmasının arka planında Attilâ İlhan’ın belirleyici olduğu, tüm kaynaklarda kabul edilir. Daha ziyade Maviciler’in mekânı olmakla anılan Baylan’a gidip gelenler arasında a dergisini çıkaran gençlerin de olduğunu vurgulayabiliriz ama onların asıl mekânı Yenikapı Kahvesi’dir. Bu bir başka yazı mevzusudur ve heyecan vericidir.
Salâh Birsel’in Beyoğlu’na ahlanıp vahlandığı kitabına bakarsak Baylan’ın geçmişinde Tokatlı vardır. Her iki savaş döneminde de Fikret Adil, Peyami Safa, Necip Fazıl, Elif Naci, İbrahim Çallı ve Mahmut Yesari, Tokatlı’da sık sık görülmektedir. Hatta Ahmet Hamdi Tanpınar’a dayandırarak Yahya Kemal’in çevresinde edebiyatçıların toplandığını ve Tokatlı’nın bir uğrak yeri olduğunu vurgular Salâh Bey.
“Ama biz yine Baylan’a dönelim. Eğer 1948 yılında bir akşam üstü oraya gelecek olursanız, Fahri Onger’i, Oktay Akbal’ı, Behçet Necatigil’i, Orhon Arıburnu’nu ve Salâh Birsel’i görebilirsiniz. Pangaltı’daki Haylayf Pastanesi’nin garsonu Hristo da artık buradadır. Ama burası asıl şenliğini 1952 yılında Attilâ İlhan buraya gelip de otağ kurduktan sonra kazanacaktır.
Belki de yıl 1953’tür, yanlışlık yapmayalım. Ama Attilâ, ikinci Paris yolculuğunu da büyük başarıyla sona erdirip İstanbul’a dönmüştür” diye devam eder ve yukarıda Orhan Kemal’le karşılaşmalarını anlattıktan sonra şunları ekler Salâh Bey: “Attilâ için........© Diken
