Kemal Kılıçdaroğlu: Var olmadan var olamamak
Kemal Kılıçdaroğlu’nun donuk tebessümü, 28 Mayıs 2023’te hafızalarımızın bir daha açılmayacak siyasal travmalar bölmesine kaldırılmalı, bölmenin kapısı sıkı sıkı kapatılmalı, anahtarı bir kayaya zincirlenmeli, kaya tekneyle uluslararası sulara çıkarılmalı, gecenin karanlığında koordinatları dahi saklı tutulacak bir kör noktada top atışıyla denizin derinliklerine uğurlanmalıydı. Fakat öyle olamadı. Onun yerine birkaç günlük sessizliğin ardından, hiçbir şey olmamışçasına ekranlara çıktı tebessüm. 20 yılda eşi benzeri görülmemiş bir yıkıma sebep olan kamburu çıkmış ve makyajı dökülmüş bir iktidara can suyu veren o gülen gözler parıldıyordu yine. En uygun aday yerine kendi gül cemalinde ısrarcı olan, kalender-meşrep çehresinin zırhına bürünerek milyonları kişisel hırslarının kurbanı eden pehlivan güreşe doymuyordu. Çünkü Türk siyasal narsisizm geleneği uyarınca esas olan ne yapıp edip var olmaya devam etmekti. Onu 13 yıldır 80 milyonluk bir ülkenin merkezinde ve gündeminde tutan siyasi aygıtın başında kalmak, kilitlendiği yeni hedefti artık. Kazdığı ve hepimizi içine düşürdüğü çukuru derinleştirmeden hayatımızdan çıkmayı reddedeceğinin ilk emarelerini kısa sürede (9 Haziran 2023’te) verdi:
Ortaya çıkan tabloyu ağır bir yenilgi olarak görmeyi asla kabul etmem, sizin de kabul etmenizi doğru bulmam. Kazanamadık doğru ama bunu ağır bir yenilgi olarak kamuoyu önüne koymak olmaz.
Bugünden bakınca ağzımı açık bırakan, zihnimin ağırlığının altında ezildiği için unutmayı seçtiği bu beyanın üzerine, 13 Haziran 2023’te koltuk aşkıyla bir bebek adımı daha atıldı. ‘Gençleri partide görev almaya çağıran’ genel başkan, 25 milyon oyu 30 milyon yapmanın ‘boynunun borcu’ olduğunu ilan ediyordu kürsüden. Böylece, 80 yaşında bir kez daha Cumhurbaşkanı adayı olacağının müjdesini veriyordu cümle aleme. Geçiştirmeye çalışarak yok saydığı bozgun onu yıkamamış, tersine fedakarca çalışmak yönünde hırslandırmıştı. Dağılmış seçmen kitlelerinin muhtaç olduğu kudret, onda mevcuttu. ‘Gemiyi limana sağlam götürmek’, çaresiz, yine ona kalıyordu. Temmuz’da hayal kırıklığının ‘kronik hale gelmemesi gerektiğinden’ bahseden enerjik ve pozitif bir Kemal Bey, ekranlardan mürettebatına şöyle ferahlatıcı telkinlerde bulunuyordu:
[Yenilgi] olur, yani hayat devam ediyor. Yani bir nehir gibi akıyor. Tamam, siz karşıya geçmek için yüzdünüz ama ulaşamadığınız kıyıya çok yaklaştım ama ulaşamadım. Ama nehir akıyor ve siz o nehirde yüzmek ve karşıya geçmek zorundasınız.
Toplumun yaşadığı ekonomik, siyasi ve içtimai buhranı göğsünde yumuşattığını zannederek infial ve umutsuzluk hislerini perçinleyen bu sinsi ‘geniş gönüllülük’ stratejisi, siyasal sorumluluğun ve hesap verilebilirliğin çoktan unutulduğu Türkiye’de bile rahatsızlık yarattı. Baskılar sonucu kurultay kararı alındı. Tüm bunlara rağmen, genel merkezde yapılan iç muhasebenin sonuçları değişmiyordu. Öyle ki başkan, ‘önyargıyla hareket etmeyen’ kalemlerin eleştirilerine açık olmakla birlikte kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor, sitemkar bir tonla milletin vicdanına emanet ediyordu kendini:
Devletin 25 milyon insanı demokrasiden yana oy kullandı.........© Diken
