III. TÜRK İSLAM SİYASİ DÜŞÜNCESİ KONGRESİ: Türklerin Atayurt’tan Batıya Göçlerini Toplumsallaşma Ve Kamusallaşma Açısından Okumak
Felsefe tanımlarımdan birisi “kaygıları paylaşmak” ve yaşanan sorunlara çözüm önerisi üretmeye katkıda bulanmak, bu bağlamda ilkini 2015 yılında Aksaray Üniversitesi ev sahipliğinde “Teşekkül Devrinden 18. Yüzyıla Türk İslam Siyasi Düşüncesi” temasıyla düzenlenen ikincisi 2017 yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde “18. Yüzyıldan Günümüze Türk İslam Siyasi Düşüncesi”nin üçüncünü de (9-10 Ekim 2025, Aksaray) katılmak nasip oldu, şükür. Mehmet Akıncı, gökçe Nur şafak, Aysun Öcal hocalarımın nezdinde “21. Yüzyılda Türk Düşüncesi” temalı kongreyi düzenleyen arkadaşlarıma teşekkür ederim. Oldukça verimli geçen sempozyumda Selçuklu vurgulu bir bildiri sunan Özgür Önder kardeşimle yeniden fikir teatisinde bulunmak beni daha çok çalışmaya teşvik etti. Ergin Ergün hocam da bu sempozyumun bana kattığı en büyük değer oldu, gerek oturum sonlarında gerekse gezi sırasında “fikri topografya”mızın tarihsel temellerine hukukçu bakış açısıyla değerlendirmelerinin izleğini takip edeceğim. Bir kamu hukukçusu ile felsefe/kelam tasavvuf disiplinlerinin eş güdümlü okunmasında oldukça önemsediğim ve önder düşünürlerden olarak gördüğüm Abdurrahman (Molla) Cami hakkında konuşmanın verdiği entelektüel mutluluğu anlatmak zor, gerçekten.
Benim orada sunduğum bildirinin özetini takdim edeyim. Sonraki yazıda genel değerlendirmede bulunurum inşallah.
Göçler (Kavimler Hareketi) denildiğinde Batılı tarih sunumunun etkisiyle akla ilk gelen Ortaçağ’daki German halklarının hareketi olmaktadır. Avrupa dünyasının kurulması ve Roma-German biçimi kültür ve toplumun oluşması açısından bunu önemsemektedirler. Oysa kavimler göçü salt Avrupa’da tarihsel etkinliği olan bir olay gibi görülmesi eksiktir, çünkü Asya’da, tarihsel önemi büyük, kültürel ve toplumsal bakımından derin izler bırakan kavimler hareketleri olmuştur.
M .S. Il. yüzyıldan sonra Antik Çağ’ın büyük imparatorlukları yıkılmaya başladı. Gotlar, Slavlar, Vandallar, Franklar, Burgundlar, Angıllar, Saksonlar, Lombartlar Balkanlara, Orta Avrupa’ya, İngiltere ve Fransa diye bilinen bölgelere gittiler. Kuzey Avrasya halkları güneye doğru göç etmeye başladı. Dünya tarihini ilk, orta, yeni çağ şeklinde tasnifini tutarlı bulanlar için ilk çağın sonu orta çağın başlangıcı bu kavimler göçü ile olduğunu söylerler.
Büyük Kavimler Göçü olarak bilinen bu geniş kapsamlı tarihi hadise çokça Germen topluluklarının eski Roma İmparatorluğu’nun batı kısmına akmasıyla neticelendi; haklarında az şey bilinen Chionit’ler, Eftalitler ve diğerleri ise Fars İmparatorluğu ‘nun Orta Asya ‘daki topraklarına girdiler; esasen Moğol olan halklar ise Çin ‘in kuzeyine gitti. Bu hareketliliğin sebebini bilmek ve ortaya çıkarmak çok zor olsa da neticeleri Batı Avrupa ve nihayetinde bir bütün olarak Avrasya ve dünya medeniyeti için köklü değişimler meydana getirdi.
Batı’nın Kavimler Göçü tasavvurunu anlamak” Orta Asya Kültür Terkibi” bağlamında yaşanılan değişimleri analiz etmek gerekir. Değerlendirme yazısında biraz açacağım bunu, Christopher I. Beckwith, İpek Yolu İmparatorlukları Bronz Çağı’ndan Günümüze Orta Asya Tarihi, (çeviren: Kürşat Yıldırım, Ankara: Odtü Yayıncılık, 2011, 81) böyle tanımlıyor ama ben onu Türkistan Kültür Terkibi olarak nitelemeyi daha tutarlı buluyorum.
Bunun için Asya Hun (Hiung-nu) Devletinin Teoman (Çince: 頭曼單于 Touman; taht MÖ 220 – MÖ 209) kuruluşu, oğlu Mete Han ile zirveye ulaşması (MÖ 209-174) Kuzey ve Güney diye ikiye ayrılması, dağılması sonucunda Kuzey hunlarının hareketliliklerine dikkat etmek gerek. Çünkü Türk göçleri Avrupa’da önemli toplumsal ve kamusal değişimlere yol açmış, Avrupa Hun Hakanı Attila’nın hem Kutsal Roma hem de Doğu Roma (Bizans) üzerine gitmesi, Avrupa’nın dengesini sarsmış, göç hareketlerinin tetiklenmesi vb. durumlar sonucu Roma Doğu ve Batı diye ikiye bölünmüştür. Hun akınlarına çok fazla dayanamayan Batı Roma M.S. 476’da, Doğu Roma ise 1453 yılında Osmanlı Devleti tarafından yıkılması Türklerin dünya tarihindeki yerini gösterir.
Türkler Sarı (Seyhun-SiriDerya) Nehir’den Atlas Okyanusu’na binlerce kilometrelik bir yürüyüşe yani göçe başladılar. İnsanlar niçin yurtlarını terk edip yeni bir vatan aradılar. Türk boylarının kendi aralarında siyasi çatışmaları, önce Çin, sonra Moğol baskısı, artan nüfus ve yetersiz kaynaklardan, kıraç ve verimsiz topraklardan bereketli topraklara göç etme nedenleri olabilir. Seyhan ve Ceyhan (Amu Derya) ırmakları ile Aral gölü civarında yerleşen Türkler, burada ve diğer bölgelerde çok sayıda devletler kurdular. Özellikle Çin’den başlayarak Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan İpek Yolu’nu hâkimiyetlerine alarak, Doğu ile Batı kültür ve medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur. İpek Yolu temelde kesinlikle bir ticari taşıma şebekesi olmanın ötesinde etkisi günümüze kadar Orta Asya, Doğu ve Güney Doğu Asya, Güney Asya, Güney Batı Asya ve Avrupa’ya hissedilen sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel bir sistemdi. Çünkü Çin’den başlayıp, Orta Asya üzerinden batıda Avrupa’ya, güneyde ise Hindistan’a kadar uzanan İpek Yolu, bölgeye hem ticari, hem de kül türel zenginlik kazandırmıştır.
Türk boylarının özellikle kıraç topraklardan verimli olduğunu düşündükleri yerlere göç hareketi Hunlardan Oğuzlara bin yıldan fazla sürdü. Biz yani Türkiye (Batı) Türklerinin ata yurtlarıyla (Türkistan) olan kültürel sürekliliğinin felsefi diliyle temalaştırılması açısından bu sürecin incelenmesi gerekir. Altay-Ural Dağları arasındaki ana yurtlarından, Moğolistan yaylasına (Orhun civarı-Gök Türkler), oradan İç/Orta Asya’ya geçtiler. İç Asya’da kurulan Uygur Devleti ve Batı Tanrı Dağları Dağlarının kuzey kısımlarında yaşayan Karluk Türkleriyle birleşen İlikhanlılar (Karahanlı) ile İç Asya Türkleşmeye ve İslâmlaşmaya başlamıştır. Ardından Orta Asya’da bir devlet için gerekli olan coğrafî ve siyasî bütünlüğü sağlamanın zorluğunu gören Oğuz Türkleri 8. yüzyıldan itibaren Batı’ya doğru yeniden büyük bir göç hareketi gerçekleştirdiler.
Türkler, milâttan sonraki ilk asırlardan itibaren Doğu (Çin), Batı’ya Ural Dağları Hazar Gölü’nün kuzeyinden Doğu Avrupa, Orta Avrupa ve Balkanlara, Hazar Gölü’nün güneyinden Kafkasları geçerek İran, Mezopotamya, Anadolu, Suriye, Irak hattına, Güney’de Hindistan’a doğru göçler gerçekleştirdiler. VI. yüzyılda Altay’dan gelen bu yeni fatihler yani Türkler, kısa zamanda Büyük Okyanustan Karadeniz’e kadarki bütün kavimleri yönetimleri altına almışlardır. Öyle gösteriyor ki, “kültür tarihi hatta doğru bir tabirle düşünce tarihi, etnik tarihle sıkı sıkıya bağlıdır. Bunu ilk Türk Devleti olarak bilinen Batıya göçü başlatıp Karadeniz düzlüklerine kadar ulaşan Hun İmparatorluğu (M.S. 376 Balamir Han) birçok büyük Türk Devletinin çekirdeğini teşkil etmesinden hareketle söylüyoruz. Göktürk Devleti, Uygur Devleti ve İç Asya’yı Türkleştiren ve İslamlaştıran, Âl-i Afrasyâb diye de bilinen Karahanlılar ve Gaznelilerdir. Hicretin üçüncü yüzyılında, Buhara’yı başkent yapıp, Horasan’da kontrolü ellerine geçiren Samanilerin Jakarta’dan Bağdat’a ve Harezm’den ve Hazar Denizi’nden Hindistan sahillerine kadar yayılmıştı. Bu kültürel ve siyasal birikimi devşiren Gazne Türk Devletini, Selçuklu Türk Devleti Dandanakan Savaşı’nda (341/1040) yendi.
Dönemin ekonomik mihveri olan İpek yolunun ana hattı üzerinden Doğu Akdeniz’e yönelik toplumsal ve siyasal hedeflerine yöneldiler. Ardından Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri bölgede hâkim oldular. Türk kavimlerinin toplumsallaşma ve kamusallaşmanın (müşterek alanın) boyutlarını etki alanlarının yaygınlığını gösteren bu süreç bireysel ve toplumsal açıdan birlik ruhunu, dayanışma gücünü göstermesi açısından incelenmeli ve günümüze ne........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Rachel Marsden