Geç olmadan! - Av. Abdurrahman Bayramoğlu
Batı’da, dinde reformla başlayıp Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sona eren Modern Çağ, pek çok bakımdan tarihin en üretken dönemidir. Zincirlerinden kurtulan insan aklının bilimsel üretim alanındaki şahlanışına koşut olarak hem düşünce hem de meta üretiminde olağanüstü başarılar elde edildi. Ancak yeryüzünün keşfi, Sanayi Devrimi ve teknolojik buluşlarla giderek daha da hızlanan olağanüstü verimli bu üretim çağı diğerleri gibi içinde taşıdığı üretim-tüketim paradoksuyla yeni bir sürece evrildi.
Soylu-toprak-serf olarak formüle edilen feodal üretim tarzının yerine gelen ve sermaye-makine-emek olarak formüle edebileceğimiz kapitalist üretim tarzının egemen olduğu geçmiş 500 yıllık süreçte, feodal düzenin tutkalı olan dinin temsilcisi ruhban sınıfı yerine, kapitalist düzende ulusal egemenliği temsilen politikacılar oturdu.
Büyük düşünsel ve siyasi devrimlerin yaşandığı modern çağda gökten yere indirilen erk, dinin baskısından kurtularak özgürleşen bireyin aklına bulaştırılan ve “ulusal egemenlik” diye tanımlanan yeni bir aşkın kabule teslim edildi.
Bu soyut varlık uğruna topraklar ülkeler şeklinde bölünerek etrafları duvarlarla çevrildi. Feodal düzende kilisenin Tanrı adına yaptığını, bu kez politikacılar devlet adına yaparak çeşitli renklere boyanmış bayraklar altına toplanan “yurttaş”ları, sermayenin çıkarları doğrultusunda bitmek bilmez savaşlara sürükledi.
Oysa sıradan insanlar için hiçbir yararı olmayan savaş, gücü elinde tutanların çıkarlarına hizmet eden yaşam karşıtı bir eylemdir. Dahası yeryüzünün tüm kaynaklarını hoyratça tüketen,........
© Cumhuriyet
