menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bu iktisat bize nerelerden geldi? (5)

20 15
monday

Anlamış olmalıyız, yirmi küsur yıldan beri dünyadan giydirilen bir “model”in içindeyiz. “Model”de bir iddia vardı. İddia dünya sermayesiyle su geçirmez şekilde uyumlu bir “ekonomi” yaratmaktan ibaret değildi. Bir “rejim” yaratmaktı. Sadece sermaye ya da sadece siyasetle bu becerilemezdi. Tek başlarına değil ancak ikisinin bir “ittifak”ta kaynaşması ile olabilirdi. Bunu yaşadık. “Rejim” şimdi daha fazla ilerleyemeyeceği bir noktaya gelmiş görünüyor. Ama iktisatçının pek sevdiği bir tekerlemeyi eklemeden olmaz: Diğer koşullar aynı kalmak kaydı ile!

Şimdi 95 yıl geri gidelim ki bugün için bir şeyler öğrenme fırsatımız olsun. Mustafa Şeref Bey’in bizlere yaptığı analizle, Osmanlı Devleti’nin sürekli açıklar vererek nasıl tüm varlıklarını yitirdiğini not etmiştik. Genç Cumhuriyet oradan ekonomide bir harabe devralmıştı. Dış açık olağanlaşmıştı. Sermayenin başka ellere geçişi, birikmiş varlıkları başkalarının varlığı haline getiren dış açık zamanla normal kabul edilmişti. Olağanlaşmıştı.

Harabeden çıkmaya çalışan 1920’lerin basit köylüler ekonomisinde bir olağanüstü durum doğarsa olağanlaşmış tabloda kuvvetli sarsıntı doğar. Olağanlaşmış sermaye çıkışı hızlı kaçışa döner. 1929’da genç Cumhuriyet kendi, yeni gümrük ve ticaret düzenini kuracaktır. İğneden ipliğe hemen her şeyini dışarıdan alan bir tablonun yerine kendini korumayı bilen bir düzen gelecektir. Bu kesinleşince tüccar dövize hücum eder, ithal stoku yapar. Türk Lirası’ndan sermayenin kaçışı başlar. İşte 1929’da bu yaşandı. Bulaşıcıdır. Şükrü Bey (Saracoğlu) 1927 Kasım’ında maliye bakanıdır. 1930 sonbaharında anlatıyor. Olup biteni saklamaya, gizlemeye, durumu tozpembe göstermeye tenezzül etmiyor. Cumhuriyetin özgüvenini taşıyor. Şöyle diyor:

“Bir yanık, bir alev memleketin her tarafını sarmıştır. Manisa’dan köylüler ceplerindeki dört kuruşu İngiliz lirasına tahvil etmek (çevirmek) için İzmir’e şitap (akın) etmişlerdi. Beş ay sonra lazım olacak İngiliz lirasını bugünden satın almak için aşırı istek göstermişlerdi. Bu panik devresinde derhal acil tedbirler almak gerekiyordu ki Türk parasının nedreti (değerce kıtlığı) kendini hissettirsin. Aldığımız ilk tedbirler Türk parasını koruma tedbirleri idi.”

Manisalı köylüler İngiliz lirası (sterlin) edinmek için yollara düştüğü zaman kapitalizm âleminin 1929’un ekim ayında Wall Street’deki panikle başlayacak çöküşüne daha vakit vardır. “1929”, bizde bize özgü bir “sermaye kaçışı örnek olayı”dır. Genç Cumhuriyetin ekonomisini darmadağın edebilirdi. Ama dümende oturanlar, devleti kuranlar küçümsenemeyecek insanlardı.

Osmanlı Devleti para yönetimine adım atamadan sona erdi. Kendi merkez bankasına sahip olamadı. Ona “merkez bankalığını” İngiliz ve Fransızların sahipliğindeki Osmanlı Bankası yaptı. Yaparken Babıâli ile değil Düyunu Umumiye (Osmanlı Borçları İdaresi) ile paslaşıyordu. Zaten Düyunu Umumiye de devlete bir çeşit “maliye bakanlığı” yapıyordu. Dıştan takmalı motorla yol almaya hüküm giymiş bir devlete “Dövizin yok mu idi?” gibi bir soru yöneltmek acımasızlıktır.

Osmanlı 1914’te, savaşta Alman tarafında yer aldı. O yıllarda ihtiyacı olan parayı Alman Hazine tahvilleri karşılığında tertipler halinde çıkardı. 1918’de 158 milyon liralık bir banknot hacmi vardı, bu karşılıksızdı! Alman Hazinesi’ne........

© Cumhuriyet