Adalet bakanı konuşuyor da...
İtaatin ödüllendirildiği bir düzende yalnız layık olmayanlar yükselir.
Önceki gün, Halk TV’den beş gazetecinin yargılandığı dava, sevinç çığlıkları ve alkışlarla bitti. Salondan çıktık. Herkes birbirine sarılırken adliye muhabirlerinden biri yanıma geldi ve sordu: Kararı anlamadım, ne oldu şimdi?
Haklıydı...
Gerçekten karmaşık bir meseleydi. Zira iki suçlamadan birinden beraat, öbüründen “davanın şimdilik düşmesi” diyebileceğimiz bir karar çıkmıştı. Aslında savcı kaynaklı bir sorundu. Ne mutlu ki yargıç da böyle düşünmüş, “sonu mutlu biten duruşma” olmuştu.
Yazdığım yazılar nedeniyle ağır cezada da yargılandım ticaret mahkemelerinde de... Birçok tarihi dava izledim. Bugünlerde gördüklerim kadar kötüsünü görmedim. Şunu söyleyebilirim ki siyasallaştığı için eleştirdiğimiz yargının büyük bir sorunu daha var. Ya kalitesizlikten ya da “bize bir şey olmazcılık”tan, kanun kitaplarında yazılı hiçbir usulü dikkate almıyorlar. Talimatlara değil kanunlara bakan hâkimlerle karşılaşınca da tuzla buz oluyorlar.
Şöyle anlatayım...
6 saat süren duruşmada, gazeteci arkadaşlarımız, yapılan haberi, reflekslerinin gazetecilik olduğunu, mesleği nasıl icra ettiklerini anlattılar. Özel hedef seçildiklerini gösteren çifte standartları vurguladılar. Haberi en hızlı ulaştırma niyetlerini anlattılar.
Gelgelelim daha büyük sorun avukatların anlattıklarıyla ortaya çıktı. Zira teknik olarak böyle bir davanın hiç olmaması gerekiyordu.
Şöyle anlatayım...
Bir konuşmanın kayda alınması ya da yayımlanması şikâyete bağlı suç kapsamındaydı. Yani ancak konuşmanın bir tarafı gidip şikâyetçi olursa böyle bir soruşturma açılabiliyordu. Öyle ya belki de rızası vardı. Savcı, henüz kimse şikâyetçi olmadan soruşturma başlatmış, polisi........© Cumhuriyet
