Türkiye'de Nefretin Psikanalizi
Nefret Bankaları
Olivier Mannoni, "Nefretin Yeni Bir Yüzü" başlıklı makalesinde, politikacıların öznenin aynadaki yansımasıyla, yani benzeriyle karşılaştığında hissettiği eksikliğin, nasıl nefrete dönüşme potansiyeli taşıdığını çok iyi bildiğinden ve bunu kendi çıkarlarına kullanarak etkili bir şekilde manipüle ettiklerinden söz eder. “Farklı olan” üzerinden yaşanan egosal nefret, toplumda her zaman açıkça ifade bulmaz. Kişi çoğu zaman, içindeki bu nefretin dışa vurmasını ya da yıkıcı bir eyleme dönüşmesini engellemek adına kendini sınırlandırır. Ancak, tıpkı sosyal gruplarda ve ailelerde bir arada kalabilmek için yutulan sözlerin, ifade bulamayan küçük kıskançlıkların, kırgınlıkların ve alınganlıkların "küçük kin bankalarında" biriktirilmesi gibi, toplumsal düzeyde de “farklı olana” karşı doğan hisler derinlerde depolanmış olarak bekler.
Zamanı geldiğinde, birikmiş nefretler, bankalardan yüklü miktarda nakit gibi çekilebilir. Özellikle günümüzün popülist politikacıları, (merkez bankalarının yönetimi konusunda sınırlı kalsalar da) nefret bankalarının yönetimi konusunda ustalaşmıştır. Nefret etmeye en yatkın olan kişi, kendisindeki eksikliği en derinden hissedendir. Toplumsal eksiklik hallerinde, örneğin ekonomik krizlerde, nefret bankaları hızla dolar. Nefretin hedefi olmak istemeyen politikacı, bu gibi durumlarda, nefret edilecek yeni bir hedef yaratmaya çalışabilir. Toplumun uzun zamandır farklılıklarından dolayı ayrıştırdığı bir kesimi öne çıkarabilir. Bu strateji, en başta, politikacının çıkarlarına hizmet eder.
Katılaşmış Nefret
Egosal, yani aynadaki benzere karşı duyulan nefret, en sık karşılaşılan nefrettir. Bir diğer nefret türü ise katılaşmış nefrettir. Lacan, 1972-1973 yıllarında verdiği seminerde, katılaşmış nefreti “birinin varoluşuna, varoluşunun kendisine” yönelen, başka olanı tamamen yok etmeyi amaçlayan, onun diline, simgesel onarım yöntemlerine ve gösterenlerine saldıran bir nefret olarak tanımlar. Tıpkı “iki bilinçdışı bilgi arasındaki ilişkiden doğan sevgide olduğu gibi” bu tür nefrette de, farklı olanın varlığının kendisi hedef alınır. Egosal, kıskanç nefret zamanla katılaşıp bu tür nefretin biçimini alabilir (Bergès-Bounes, 2023).
Katılaşmış nefret, toplumsal düzeyde de var olabilir. Toplum içinde farklı bir varoluş biçimi taşıyan bir grup, başlangıçta egosal nefretin hedefi olmaktan, katılaşmış nefretin objesi olma haline geçebilir. Böyle bir durumda, toplumun nefretini eyleme dökmesinin en uç sonucu soykırım olur.
Korkunun Özneleri
Türkiye tarihinde katılaşmış toplumsal nefrete dair pek çok iz bulunabilir. Antropolog Benoît Fliche, "Farkın Yerine: Türk-Osmanlı Toplumunun Yapısalcı Bir Okuması" adlı eserinde, Türk-Osmanlı toplumunun üyelerinin tarihsel olarak korkunun özneleri olduklarını belirtir. İstiklal Marşı’nın “Korkma” sözüyle başlaması ve ardından gelen telkin niteliğindeki dizeler, toplumun 20. yüzyılın başlarındaki konumuyla bağlantılı olarak incelenir. Bayrak ise, reel[1] düzende yaşanan kayıplar ve kanla ilişkisi üzerinden psikanalitik bir bakış açısıyla yorumlanır.
Korku ve kaygı, Lacanyen psikanalizde oldukça farklı açılardan ele alınan iki kavramdır. Kaygı, öznenin arzunun belirsiz objesi, yani obje a’ya fazlasıyla yaklaştığını gösteren bir alarm, bir sinyaldir. Korku ise tehdit eden bir objeyle reel düzende, yani fiziksel gerçeklikte karşılaşma halidir. Kaygının objesi, hiçbir koşulda somut olmayan, ancak kavramsal olarak algılanabilen bir objeyken, korkunun objesi son derece somuttur. Örneğin, panik atak geçiren bir kişi kaygıyı deneyimlerken, karşıdan........
© Birikim
