Boş Zamana Dolu Tarafından Bakmak
Zaman’ın neresinden tutarsan tut, kârdır denilen bu postmodern çağa gelmeden önce, hayatı zararına yaşayan kitleler vardı. Günümüzde vakti de nakti de bir arada yaşayan insanların aksine, içinde yaşadıkları an’dan ve hâliyle zamandan epey farkındasızdılar.
Keza zaman, kendi içinde ikiye bölünmüştü o sıralar: Boş zaman ve dolu zaman.
Boş zamanı bol olan insanlar ‘dolu’ hayat yaşıyorlardı, dopdolu mevkilerde daha da boş zaman peydahlıyorlardı. Bir nevi, varlıklarıyla cümle âleme böyle de yaşanabileceğini ispatlıyorlardı. Veblen’in Aylak Sınıfın Teorisi’nde uzun uzadıya anlattığı aristokratik zamancılardı bunlar; yani aylak aylak yaşayıp, hayata anlam arayanlar, başkalarının sırtından zevk-i sefa, seyr-i alem edenler.
İşin garibi, bu insanlar bin yıllardır evrile çevrile bugüne değin gelebildiler. Bu esnada amaçsızca tıkıştırılmış zamana yani dolu zamana maruz kalanları da peşlerinden sürüklediler. Nam-ı diğer, modernliğin işçileri, ortada kalmış çağların serfleri, ilkelliğin köleleriydi bu sürüklenenler. Yani birileri zamanını boşaltabilsin diye var olan büyükçe bir kitle.
En iyisi biz filmi biraz başa, hatta en başa saralım. Hani avcının toplayıcının sadece günü kotarmak için çalıştığı, zaman üzerinden sınıfların henüz icat edilmediği dönemlere.
Açsındır, yemek için avlanman, bir şeyler toplaman gerekir. Kalanı içsel dünyanın dinsel boyutları olur, sanatsal musiki uzuvları olur, ayinlerin seyri, klanların savaşı olur fark etmez, kendince takılınır. Hâlleri, küçük bir çocuğun annesinin memesini emdikten sonra kendince zaman geçirmesidir. Sonra insan ‘yarın’ını düşünmeye başlayınca, yani zamanı andan ayırınca işler karışır. Biriktirme, istifleme, stoklama, koruma, kollama, ‘buradakileri ben koruyorum’, ‘şuradakileri ben sayıyorum’la başlayan süreçler ortaya çıkar. Hâliyle mevsimler, hasatlar, bekleyişler, gelecek gelir.
İş burada da bitmez.
İnsan sadece kendisi adına çalışmaz artık, başkaları için de çalışır. Sarayında şarabını yudumlayan kral ve türevlerinin ambarlarına, nedenini anlamadan, balya balya tahıl yığarlar. Birileri çalışır, zaman dolup taşar onlar için; birileri yatar, zaman boşalıp kıymetlenir, zevklenir. Uyanırsın, çalışırsın, neden ve kime çalıştığını bilmeden günlerin geçer, torunların serpilir, kavaklar ekilir.
Öyle gelmiştir, öyle gidecektir.
Kalan zamanda da kendince oyalanırsın. Kefaretini ödemiş bir suçlu gibi rahatsındır belki ama annesinin memesini emmiş bir çocuk gibi birisine de bağımlısındır. Bazı’larından daha eşit olan bazı büyük abiler ise çalışmadan hatta savaşmadan zamanın tadını çıkarırlar. Ne olmuştur da birileri........
© Birikim
