Yerli ve Seküler: Maltepe Mitingi'nden Yeni Nesil Milliyetçilik İzlenimleri
Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayan Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan protesto eylemleri, Saraçhane meydanına yayılıp, yedi gece boyunca sürünce herkes gibi beni de merak içinde bırakan yeni nesil milliyetçiler, oldu. Seküler milliyetçiler, yeni Türkçüler veya yeni İttihatçılar denilen kitleyi gerçekten de incelemeliydim. Çünkü üstünde çalıştığım, 1926 yılında İzmir Suikastı döneminde geçen, baş karakteri İttihatçı olan tarihsel romanım için gerekli okumaları yeni tamamlamıştım. Tam sahaya inip mekânları gezebilmek için seyahatler yapmayı planlıyordum ki, kurguladığım karakterlerimin devamcıları/yeni İttihatçılar çok konuşulmaya başlandı.[1] Son yıllarda Türkiye'de, özellikle genç nüfus arasında, seküler milliyetçilik belirgin bir şekilde güç kazandı. Bu eğilim, geleneksel milliyetçilik anlayışından ayrışarak laiklik ve modern değerleri ön plana çıkarıyor ve dinî referanslardan uzak, ulusal-Türk kimlik anlayışını benimsiyor. Evet İttihat Terakki’nin temel düşüncesiyle ayrılık gösterdikleri yönler çok fazla, evet 1908 Devrimi’nden sonra aradan geçen yüz küsur yıla rağmen sahaya inip, benzerlerini aramak beyhude bir uğraş olabilir. Fakat 1926 kopuşundan sonra, aradan geçen 99 yılda değişen zihniyet yapısı, kurgumun akışına hizmet edebilirdi. O yüzden sahaya indim ve bu gençlerin izini sürdüm.
Doğrusunu isterseniz 2023’te Sinan Oğan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda %5 oy alana kadar böyle bir cereyanı fark etmemiştim bile. Derken Meral Akşener’in İYİ Parti başkanlığı döneminde kentli milliyetçiler denilen kitleye, her zamankinden daha farklı bakmaya başladım. Sonrasında makaleler, çözümlemeler ve Z Kuşağı tartışmaları oldukça ilgi çekici gelmeye başladı. Bu noktada Emel Uzun’un 14 Ekim 2021 tarihli Birikim’deki “Sokaktaki Milliyetçiliğin ‘Yeni’ Sesi: Öfkeli Gençler” makalesini keşfetmem yeni bir cereyanla karşılaştığımızı net bir şekilde ortaya koydu. Ki orada Uzun, “Ben Türkiye’de bu ideolojinin artık çok da siyasi iktidarın tekelinde bir fikir olduğuna inanmıyorum,” diyordu. Gerçekten de manzara netti; Cumhuriyet’in kurucu ideolojisi zaman içinde Türk-İslâmcılaşmış, şimdiyse ayrışmanın eşiğine gelmişti ve bu siyasi iktidarın tekelinde değildi. Tanıl Bora ve Kemal Can’ın 2022’de Birikim’de kaleme aldıkları, “Ülkücü- milliyetçi ideolojide yeni yönelimler” makalesinde, “Siyasî harita çizecek olursak, çoğu MHP’den uzaklaşmış veya küsmüş, bir kısmı İYİ Parti’ye yakın, önemli bir kısmı ise müstakil duran veya siyasî bağları pek sıkı olmayan bir manzara var karşımızda,” diyorlardı ve bu öngörüleri son dönem eylemleriyle ve mitingleriyle doğru çıktı.
29 Mart 2025’te, 2,2 milyon kişinin katıldığı CHP’nin Maltepe Mitingi’nde sahaya indim ve yeni İttihatçı(!) gençleri bulup, onlarla konuştum. Gerçekten de bu cereyanda büyük bir hareketlilik var. Mavi bayraklarıyla gelenler, bozkurt işaretleri, omuzlarına pelerin gibi asılmış Türk bayrakları, futbol flamaları ve taşıdığı dövizlerde ironik halde MHP eleştirisi yapanlar vardı. Onlarla konuşunca, seküler milliyetçilerle klasik milliyetçi çevrenin Türk-İslâm sentezcileri arasına büyük bir yarılmanın yaşandığını fark ettim. Nazım Emre Yücetepe Gelenek’te yazdığı “Seküler Milliyetçilik Hangi Boşluğu Dolduruyor” adlı makalesinde şöyle diyordu: “1969 yılında gerçekleştirilen kongrede sembolizmden söyleme kadar bu sürecin etkileri gözlemlenebiliyor. Bozkurt üç hilalle bütünleşiyor, saf Türkçülük yerini ‘Tanrı Dağı kadar Türk’üz, Hira Dağı kadar Müslümanız.’ söylemine bırakıyor.” O zaman başlayan ve 12 Eylül ile yükselerek gelişen Türk-İslâmcı milliyetçiler, 2017 yılında kurulan İYİ Parti ile ayrıştılar ve seküler milliyetçiler dediğimiz cereyan başladı.
Maltepe Meydanı’nda rastgele seçtiğim on kişinin birisi hariç hepsi de otuz yaş altıydı. İlk görüştüğüm kişi kürsüye yakın bir noktaydı, Fenerbahçe forması giymiş ve kurt başlı mavi bir Göktürk bayrağı taşıyordu. Hemen yanına gidip konuştum. Adı Kadir’miş, otuz yaşındaydı, Fethiyeli biriydi, mesleği de doktorluktu. Kentli bir görünüşü vardı ve diksiyonu oldukça düzgündü. Söylediğine göre ailesi MHP’liymiş ve milliyetçiliği orada benimsemiş. Lisede MHP’nin gençlik örgütlenmesi Ülkü Ocakları içinde yer almış. Üniversite yıllarında sorgulamalar başlamış ve nihayet MHP-AKP koalisyonundan sonra, Meral Akşener taraftarı olmuş. Son dönemde İYİ Parti’den de kopmuş; Türklüğün onun için bir varoluş biçimi olduğunu söyledi. Taşıdığı dövizde sert bir Devlet Bahçeli eleştirisi vardı. Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi dahil hiçbir siyasetçiye güvenmediğini belirtti. Toplumsal Çalışmalar Enstitüsü’nün eylemler sürerken yaptırdığı Kim Bu Gençler: İmamoğlu Protestoları Katılımcı Analizi (Ankara Örneği/Yağmur Uzunırmak) araştırmasından feyz alarak, ona “Atatürkçü mü yoksa milliyetçi mi olduğunu” sorduğumda hiç düşünmeden, “milliyetçi” dedikten sonra Atatürk’ü ne kadar önemsediğinden bahsetti. Tayyip Erdoğan’ın yönettiği bir ülkede yaşamak istemediğini belirterek, İmamoğlu’na yapılanlardan duyduğu rahatsızlığı aktardı. Sosyalist kimliğimi açıkça söyledim ve onu yargılamak yerine onu anlamaya çalıştığımı gördükçe daha heyecanla anlattı. Taşıdığı bayrağı sordum; gururla açtı, göğsüne bastırdı, üstündeki kurt başı figürünü gösterdi ve “Altında, Göktürkçe Türk yazıyor,” dedi. Görüşmemizden sonra kürsüden yönlendirilen “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganını atarken, bozkurt işareti yaptığına tanıklık ettim. Aradığım İttihatçı ruh onda yoktu, “sadece öfkeli bir genç” diye düşündüm. Hissiyat anlamında “İttihatçılık göze alma halidir”; onda bu yönelimi göremedim. Elbette onunla konuşmak şaşırtıcıydı ve daha önce hiç yaşamadığım bir deneyimdi. Fethiyeli Doktor Kadir, Etyen Mahçupyan’ın dediği “Yeni İttihatçılık havuzunun bilinçsiz balığı” gibi görünmüyordu. Tam tersine tarihsel süreci iyi biliyor ve onu temsil ettiğini açıkça tanımlayabiliyordu. Ayrıca düşüncelerini iyi ifade ediyordu fakat dediğim gibi benim aradığım “ruh hali” bu değildi.
Sahada aradığımı bulamayacağımı daha ilk görüşmede/ses kaydında anlamıştım. Son İttihatçı diye anılan ve geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Erol Sadi Erdinç’in çok sık söylenen bir sözü vardır: “İttihatçılık bir ruhtur!” Bu ifadesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin sadece bir siyasi örgütlenme olmadığını, aynı zamanda belirli bir düşünce yapısını ve mücadele anlayışını temsil ettiğini vurgular. İçinde bolca idealizasyon barındırır. Bu ruh, zulme karşı direnme, “yurtseverlik” ve fedakârlık gibi değerleri içerir. Erdinç, İttihatçıların eylemlerinin arkasında yatan bu ruhun, onların cesur ve kararlı tutumlarını şekillendirdiğini belirtir. Doktor Kadir, yasal bir mitingde, konforlu bir alanda bozkurt işareti yapmaktan başka bir davranışta bulanacağa........
© Birikim
