menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Wayne’lerden Cumhuriyet’e Yolun İnşası

15 0
16.05.2025

Bu yazıda Cumhuriyet tarihinde taşrayı merkeze bağlayan yolun ulus-devlet inşasındaki payı araştırılacak. Tarihten bilindiği üzere medeniyetin yolla kurulduğu ve transferin yolun sağlam yüzünden gerçekleştirildiğini söylemek hata sayılmaz. Büyük imparatorlukların varlığı, maddi ve manevi ürünlerin aktarımı yola borçlu olduğu gibi bir yeri sömürüye olanaklı kılmak da buna bağlı. Şüphesiz yol gerekli bir inşa. Özellikle günümüz gerçekliğinde düşünürsek olmazsa olmazlardan. Mesela göç ederken artık daha güvenilir bir araç. Bir şehirden başka bir şehre tabii. Eğer ülkenizde banka soyan bir gazeteci ya da aktivist ne bileyim ona benzer zararsız bir şey değilseniz. Aksi takdirde sahiden güçlü ve özgür bir beyin istiyorsanız sağlam ve özgür bedenden geçtiğini kavrayıp kaçak yollara düşebilirsiniz.

Bunu bir yönlü okuma olarak görebiliriz. Hâkim uygarlığın ticaret ve askeri yollarından bağımsız, aşiret birlikteliklerini düşününce bunun olmazsa olmazlardan olmadığını anlarız. Hatta merkezden uzak, özerk bir yapısını ve idaresini mümkün kılıp onu koruyan, düzensiz bir askeri oluşumu da olduğu ortada. Yani kendi içinde gayet tutarlı ve sürdürülebilir bir idare biçimi olduğunu söylemek hata sayılmaz. Bunun ne kadarı yola borçlu tam tespit etmek zor olsa da şu bilinir ki, Osmanlı-Safevi savaşlarında katliama maruz kalmamak, Osmanlı idaresinin yozlaşmış devlet adamlarınca toplanan haksız vergilerden kaçınmak vs. için yüksek yerlere, ulaşılması güç alanlara doğru yönelirler. Elbette tüm coğrafyanın dağlara sığındığı söylemek hata olur.

“Bu bölge, Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra, bölgenin Osmanlı hâkimiyetine geçmesinde önemli yardımları görülen mahallî beylerin bir kısım hakları korunmuştur. Kanûnî devri başta olmak üzere bunu takip eden dönemlerde de “... ellerine verilen kadîm temessükler mûcebince...” denilerek “Yurtluk-Ocaklık “yoluyla sancak ve dirlik tasarruf edenlerin imtiyazları devam etmiştir. Devletin tanıdığı bu imtiyazlar Tanzimat dönemine kadar sürmüştür.” [1]

Anlaşıldığı üzere, tarihten de destek alarak, Kürd’ün toprağında ve kendi idaresinde serbest olduğu görülür. Vergi ve askeri desteğin ne ölçüde ve nasıl bir anlama sahip olduğunu araştırıp çok da üzerinde durmaya gerek yok. Hem konumuz da Kürd’ün ana sütü gibi helal haklarının neler olduğu konusu değil. Tabii Osmanlı’nın son zamanlarında yani batının egemenliğinin kabul edildiği ve yüzünün batıya çevrildiği, batı uygarlığının araçlarının (askeri, idari, hukuki) denendiği döneme kadar Kürdün idaresindeki özerkliğinin tartışılması imparatorluğun menfaatine uygun düşmemekteydi. Osmanlı ve Kürt beyleri tarafından yapılan anlaşma Tanzimat’a kadar sürer. Bu süre zarfında Kürt Beyleri ve Osmanlı Devleti arasında döneme, koşula, zamana göre ittifaklar gelişir veya bozulur. Fakat Osmanlı’yı dağılmaktan hiçbir şey kurtarmaz. Elbette küçülen ve parçalanmakta olan imparatorluğa can suyu olan ulus-devlet inşası hızlı bir şekilde olmaz, adım adım gerçekleşir.

Tarih 1937. Dersim sancağına "merkezi" hükümetten adamlar gelir. Akıllarından neler geçtiğini tarihi belgelerden anlıyoruz. Çetin dağların ve dize gelmez hırçın doğanın yanına bir de şakilerin asiliği (“egemen”in adlandırması, oysa yerel halkın itirazı demek tebdil ve tenkil hareketinin meşruluğunu sorgulatır) eklenince iki dağ arasına ya da iki........

© Birikim