menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yakmak kolay, yaşatmak zor

24 12
14.08.2025

“Dün gece sen uyurken, ismini fısıldadım

Ve hayvanların korkunç öykülerini anlattım

Dün gece sen uyurken çiçeklere su verdim

Ve insanların korkunç öykülerini anlattım onlara”*
Bir ülke düşünün. Bir yeri yakmadan üç gün geçiremeyen bir ülke olabilir mi? Şimdi artık bunu düşünmenize gerek yok çünkü siz o ülkede yaşıyorsunuz. Sadece farkında olun, o bile yeter!
Daha yangının biri sönmeden diğeri başlıyor. Önceki gün Çanakkale’de çıkan yangının alevleri yaklaşık 1 km önümde yükseliyordu. Medyada yangının büyüklüğünü ifade eden haberler yayınlandı: “Yangın büyüyor. Yerleşim yerlerinde evler yandı, arabalar kül oldu.” Çevre illerden siyasetçiler, bu korkunç cümleyle başlayan geçmiş olsun mesajları yayınladılar. Oysa daha birkaç gün önce sosyal medyada Sakarya yangınından görüntülerle hayvanların çığlıklarını paylaşıyordu insanlar. Kimsenin aklına, ilk cümleyi kurarken otomobillerden daha öncelikli olan şeyin kendi “yerleşim yerlerinde” tutuşan hayvanlar olduğu gelmiyor. Siz hiç yanmış bir kaplumbağa, yavrularını taşıyarak kurtarmaya çalışan bir tilki ya da ormana atıldığı için alevlerin ortasında kalan ve yavrularını terk etmemek için yanarak can veren bir sokak köpeği gördünüz mü? Kurtarılan kirpi ile kahraman ve güzel yürekli itfaiye emekçisini paylaşmak vicdanımızı temizlemeye yetiyor mu? Belki de insanlara kör gözlere soka soka göstermek gerekli kim bilir! Yangına müdahale ederken ihmal ile iş cinayetine kurban verdiğimiz itfaiyecilerin ardından rahmet dileyen mesajlar yetiyor mu, çare oluyor mu bu adaletsizliğe?

Kimse, o villalar neden ve nasıl ormanın içine yapılabiliyor, diye de sorgulamıyor. Oysa birileri duyarsız cümlelerle dehşetin büyüklüğünü şuursuzca maddiyatla vurgulamaya çalışırken yangın haberini alır almaz hemen bölgeye giden Çanakkale Belediye Başkanımız Muharrem Erkek, alevlerin önünden üzüntüyle seslenirken “Ciğerlerimiz yanıyor!” diyordu. Evet, ciğerlerimiz, nefesimiz ve yarınlarımız yanıyor.

Antik Troya kentinin dokuz ayrı katmanının her birinde yangın ve yıkım izleri var. Bu zaman döngüsü içinde belki olağandır ama bu toprakların en bilinen öyküsü, Homeros’un anlattığı o büyük savaşın ardından alevlere teslim olan Troya’ya aittir. Efsaneye göre Yunan ordusu, tahta at hilesiyle kente sızdığında yalnızca insanları değil, toprağı, hayvanları, ağaçları da ateşe vermişti. Yanan surların üzerinden göğe yükselen duman, sadece bir kentin değil, bir uygarlığın yok oluşunun habercisiydi.

Bu öyküdeki meşhur yangın, aslında bizim coğrafyamızın binlerce yıldır tanık olduğu bitmeyen bir hikâyedir: Kazanılan zaferin ardında kül yığını bırakmak… İnsanoğlu, yakarak, yıkarak, yok ederek var oluşunu sürdürmeye niyetlidir. Hep daha fazlasının........

© Birgün