Ece yaşadı
Romalılar, insanlar için "Öldü," demezlermiş. "Yaşadı," derlermiş: Vixit.
Mehmet Günsür söylemişti bana bunu. İçeriye Bakan Kim adlı öykü kitabında bir yerlerde de sıralandı bu cümle sonra. Kitapta “Bazı sözcüklerin varlığı, bazı insanların yokluğu başlayınca daha iyi anlaşılır.” cümlesi de bir sayfadan selam verecektir size. Mehmet yaşadı. Yokluğu neredeyse 20 yılı bulacak. İyi ki yazmış Caique ve İçeriye Bakan Kim kitaplarında birbiriyle buluşan, birbiriyle tamamlanan öykülerini. Bu öykülerde kendi yaşamından kesitler, sessizliğinde sakladığı düşünceler, satır aralarında dostları, anıları, sevdiği yazarlar vardır. Yokluğu başladığından beri yeniden okuduğumda özlemim sanki onunla o çok sevdiğim masalardan birinde karşılıklı oturuyormuşuz gibi biraz merhemleniyor.
Derler ya; gerçek dostlar en sık görüştüğünüz, en fazla zaman geçirdiğiniz kişiler değil aradan yıllar geçse de her buluşmada hiç ara vermemiş gibi hissettiğiniz, daha dün akşam aynı masadan kalkmış gibi birlikte yaşadıklarınızdır. Ya da aynı evde yaşar gibi, yan odada uyumuş da uyanıp kahvaltı sofrasına oturunca akşamı konuşur gibi sıradan sohbetlerin yanına kimseyle konuşamayacaklarınızı ekleyebildiklerinizdir onlar. Yıllara, ölüme, yokluğa meydan okuyanlardır. Bazı kitaplar, artık benim için görüşmeden geçen yılların ardından buluşmalar gibi. Elbette her yazarın kitabı böyle okunmaz. Yazarın kim olduğu kadar yazdığının onu ne kadar yansıttığı ya da nasıl yazdığıyla ilgili bir duygudur bu. Selim İleri bu yazarlardan biridir benim için. Mehmet gibi. Her öyküsünde her satırında onların iç dünyalarından ipuçları bulurum. Bazı bölümler, kahramanların ağzına yerleştirilmiş bazı cümleler sayfadan kopup alakasız bambaşka anlara, sohbetlere, anılarımıza konar gibidir. İçten, hayatın kendi gibi zamanın tartımında anlara akan satırlar. Bazı bölümleri okurken mimiklerini görürüm, kahkahalarını duyarım.
Mehmet’le şimdilerde okurken kendimi önümüzde birer kadeh rakı ya da şarapla karşı karşıya sohbet eder gibi hissettiğim, okudukça yeniden bizi buluşturan öykülerin kimi kahramanlarını, anlattıklarını böyle bir masada defalarca konuştuk. Kimi kalabalık masalarda neşeyi, kimilerinde yası, kimilerinde yaşamın haksızlıklarına, ülkemizin dertlerine öfkelerimizi paylaştık. Her gün sığlaşan ortamda yokluğunu en derin hissettiğim sanattan konuşulabilen, şiir okunabilen sofralar. İşte bu sofralar çoklukla Ece’nin sofraları olurdu. Ece Aksoy’un önce Etiler’de, diskolar........
© Birgün
