O gözyaşlarında boğulacaksınız
Masumların ve mağdurların öfkesi, hüznü, acısı, gözyaşları kimi zaman içe atılır, yutulur, yüreklere gömülür.
Kimi zaman öyle bir dışa vurulur ki, sanırsın volkanlar aynı anda indifa ediyor gezegenin dört bir yanında.
Gök gürültüleri ve yıldırımlar da onlara eşlik ediyor.
O gözyaşlarının oluşturduğu tufan ve akabinde dünyanın tüm çağlayanlarına bedel bir sel, önüne kattığını silip süpürür. Hiçbir baraj duramaz önünde.
Öyle de olacak.
Çarşamba günü öğleden sonra, İzmir’de bir hastanenin etrafını çeviren tel örgüye yaşlı ve yorgun parmaklarını geçirmiş ilenen (Murat Çalık’ın annesi) Gülümser Ana’nın feryadı ve gözyaşları gibi. O feryadın ve o oluk oluk akan gözyaşının yıkamayacağı bir bend, bir baraj, bir kale, bir burç, bir saray, bir rejim tanımıyorum.
Onca zamandır zulmettikleri evladını, o ağır hasta halinde oradan oraya gezdirmelerini kabullenmemeyi geçtik, bari o aralarda “bir dakikacık da olsa uzaktan görebilme” hakkını bile çok gördükleri o ananın baygın yere yığıldığı anda çıkan gürültüyü, o depremi hepimiz iliklerimize kadar hissettik.
İşte o deprem, o gözyaşlarının seli ve feryatların ses dalgaları yıkacak bu zalim rejimi. Tıpkı, Gülümser Ana gibi gece gündüz vicdan ve adalet çağrısında bulunan nice analar babalar gibi.
Geçen hafta Perşembe günü Çağlayan’da duruşma salonunda hemen yanımda oturan, minicik cüssesi ama dağlar kadar yüce yüreği ile evladı, sevgili kardeşim Ercüment Akdeniz’e yapılan haksızlık karşısında feryat eden Milkinaz Ana’nın duruşu gibi.
9 yaşındaki kuzusu Oğuz Arda’yı göz göre göre ölüme yollayanların, Çorlu tren katliamının gerçek sorumlularının yargılanması uğruna hayatını adayan Mısra Ana’nın gözyaşları ve feryatlarının hâlâ susmadığı gibi.
11 yaşındaki gözünün nuru Rabia Naz’ın........
© Birgün
