“Mektup selam söyle...”
Böyle başlar türkü ve sürer: “Benden sılaya / söyle benim için de iller ağlasın!” Çok sevdiğim, mektup edebiyatında da hatırlı bir yeri olan türkülerdendir. Mektup da tıpkı türküler gibi, şarkılar gibi, içine derdimizi, acımızı, sıkıntımızı, keder ve üzüntümüzü koyduğumuz, sevinci, göz aydınlığını, iyiliği, müjdeyi eklemeyi de unutmadığımız bir “name”dir.
Name, yani mektup. Nağmeyle, yani ezgiyle yakın. Mektubun türkülerde, şarkılarda bunca yer alması boşuna değil! Birbirlerine gereksinimleri var çünkü: “Bir name yazayım dosta götürün / Dost iline uğrar m’ola yolunuz?” der bir başka türkü de, kime diyecek, turnalara!
Turnalar da haberciydi, tellisi de vardı, “telli turnam sökün eder / uçup gider yele karşı”ydı, “telgrafın tellerine kuşlar mı konar?” diye sorulduğunda havada süzülen telli turnaları gösterirdik birbirimize. Mektup kalmadı, telli turnalar göç etti, daha gelmezler, onların telinden miydi bilmem ya, “tel çekmek” de tarihe karıştı, oysa türkülere bile girmişti, “Bir tel çektim Mardin’den / Bin ah çektim derinden”. Tel, telgrafın şiir hali, ezgi dili.
Güvercinleri yabana atmak olmaz, adı üzerinde, savaşta barışta “posta güvercini”dir onlar. “Bir çift güvercin havalansa / yanık yanık koksa karanfil” dizesini de Melih Cevdet Anday kondurmuştur şiirimize.
Mektup sadece haberleşmek için değildir, hemen her şey gibi, tüm sanatlar, edebiyat ve şiir için olduğu gibi burada da insan önce kendisinden haber verir. Kendine bakar, gözden geçirir, yazmaya değer bulduklarını dile getirir. Önce kendimizi anlatırız, çünkü önce kendimizi anlamak isteriz. Mektup bu nedenle de çok özeldir,........
© Birgün
