Yangın yerine döndük!
Memleket yanıyor…
Yurttaşlar da yanıyor…
Ormanların içindeki tüm canlılar da yanıyor…
Ceplerimiz, evlerimiz, hayallerimiz ve umutlarımız da yanıyor…
Yanmayan sadece yandaşlar!
Mersinliler yazın sıcakta kalmazlar. Toros dağlarındaki, “Çamlıyayla, Fındıkpınarı, Aslanköy, Camızpınarı ya da Kavaklıpınar gibi ormanlık alanlarda yerleşik yaylalara çıkarlar… Benim çocukluğum da Gözne yaylasında geçti… Evimizin hemen yanında Jandarma Karakolu ve Orman Muhafaza Şefliği vardı.
Her sabah, Orman Muhafaza Memurlarının atlarıyla ormana gidişlerini seyrederdim… Öylesine alımlı, bir o kadar da gururlu bir duruşla evimizin önünden geçerlerdi ki, hayran kalmamak mümkün değildi… Işıltılı koşumları, nallarından çıkan sesler ve çocukların sevgi gösterilerine karşı kişneyerek başların sallayan atlar, hala aklımda yer eden en güzel çocukluk anılarımdır…
20 ye yakın atlı ve üniformalı Orman Koruyucuları, İkili gruplar halinde ormanın içine dağılırlar ve yine aynı vakurlukla gün batımı geri dönerlerdi…
∗∗∗
Eski Türkiye’de(!) Ormanlık alanda ve çokça da sahillerde bulunan Orman Bakanlığı’na ait kamplarda “Orman yangına” karşı kadrolu çalışanlara Mart ve nisan aylarında eğitimler verilirdi.
Öğrencilere orman yangınlarının ülke için ne denli felaket olduğu öğretilirdi… Ayrıca Orman Köylüsü, Orman içinde çalışır, Muhtarlar ormana gözü gibi bakar, “Ormansız vatan olmaz” derlerdi…
Çobanlar Ormanların en güvenilir korucularıydı… Türk Hava Kurumunun “Yangın söndürme filosu” tüm ülkelerin gıptayla baktıkları bir görkemi taşırdı… İller, uçak almada birbirleriyle yarışırdı! Yani, tam bir yurtseverlik seferberliğiyle Ormanlarımız korunurdu…........
© Birgün
