Faşizme Karşı Beleştepe!
Aslında bildiğimiz Beleştepe’yi anlatan çok iyi bir slogan ya da kitap ismi olabilirdi. Stadın dışında bulunmasına rağmen eski İnönü’nün en meşhur tribünlerinden biriydi Beleştepe.
Deniz tarafının karşısında, yeni açık ile numaralının birleştiği yerin arkasına denk düşen bir noktada bulunan Beleştepe, çok konforlu şartlarda olmasa da, bir grup taraftarın bilet satın almadan futbol heyecanını yaşayabilmesine imkân verirdi.
Beleştepe küçük bir alandı belki ama endüstriyel futbola ve stadyumların mutenalaştırılmasına karşı özel bir anlam taşırdı. Halka ait olanı, kamusallığı simgelerdi. Paranın hükmünü yitirdiği bir ara bölge gibiydi. Stat yenilendikten sonra ise ne Beleştepe kaldı ne de çay-tost parasına tribün koltuğu…
Gelgelelim yazıya başlığını veren Beleştepe, bilinen hikâyenin değil bir yanlış anlaşılmanın, hem de oldukça trajikomik bir yanlış anlaşılmanın ürünü.
22 Şubat’ta HDK soruşturmasından tutuklanan gazeteci Ercüment Akdeniz’in ilk duruşması, önceki gün İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 5 ayı aşkın süredir cezaevinde tutulan Akdeniz, böylece nihayet hakim karşısına çıkabildi.
Akdeniz savunmasının başında gözaltına alındığı güne dair ayrıntıları anlattı. 18 Şubat’ta erken saatte evinden çıktıktan sonra gözaltına alındığını, evinin basılacağı saate kadar sivil polis otosunda bekletildiğini söyledi. “Anahtarım var, kapıyı açayım” dese de kâr etmemiş; polisler levyeye davranmış.
Savunması boyunca hakkındaki suçlamaların ne kadar temelsiz olduğunu gözler önüne seren Akdeniz, iddianamenin garabetini ve ne denli ciddiyetten uzak yazıldığını anlatmak için geçmişte yaptığı telefon görüşmelerine ait dinleme kayıtlarından alıntılar yaptı. Daha doğrusu bunların iddianameye nasıl girdiğinden söz etti.
Savcının hazırlayıp mahkemenin kabul ettiği iddianamede öyle tuhaf........
© Birgün
