Kayyımlık kurumsallaşırken!
Akli melekelerin neredeyse işlevsizleştiği ve ülkede yürütülen idareye dair yorum yapmanın yine akla dayalı olarak hayli zorlaştığını sahiden ifade etmek durumundayım.
Somut örnek “kayyım / kayyum” mevzuu üzerinden bu “zorluğu”n sınırlarını biraz tartışmak istiyorum.
Kayyım ya da kayyum mevzuunun geçmişine baktığımda en uzak 1970’li yıllarla birlikte daha çok ticari şirketler ve bankalara ekonomik olarak iflasın eşiğine gelmek ya da yönetilememek pozisyonlarında geçici olarak kayyım atanması hukuki bir yaptırımdı. Genellikle de istisnai bir durumdu ve geçici bir süre sonra uygulama yerini normal duruma bırakıyordu.
Belediyelere kayyım / kayyum atanması 2016’dan itibaren tümüyle siyasi bir karar olarak ülke gündemine yerleşti. “Siyasi” çünkü ne Belediye ne de Büyükşehir kanunlarında yer almayan bir yaptırımdan söz ediyoruz.
Ve işin vahim tarafı da şu; 2025 itibariyle batı yakadan (iki İstanbul, bir Mersin) üç belediyeye kayyım atanması gerçekleşse bile! Aslolan haritanın “mor rengi” olan Kürt coğrafyasındaki yerleşkelere kayyımda ısrar ve sistematize etme mantığıdır.
Bu yazıyı yazarken özünde Arapça bir kelime olan kayyım / kayyum’un........
© Bianet
