'Batı yaka'nın kafası karışık
Geçtiğimiz hafta Ege’de, batı yakadaydım; kültür, sanat, kitapların dünyası ve söyleşiler kitap imzaları nedeniyle hem yazar-sanatçı, hem de okurlardan epey dostla muhabbet etme fırsatım oldu.
Kimileri ile sahiden ve uzun uzadıya karşılıklı anlama, bilgilenme eksenli oldu sohbetlerimiz. Kimileriyle ise soru-cevap ölçüleri içinde kısa ayak üzeri de denebilecek ölçüde konuşmalar.
İzdüşüm şu; kafalar hayli karışık! DEM ve elbette Kürt siyasetinin, onlara göre AKP MHP koalisyonu ile ilişkilenmesini ve henüz nereye varacağı belirsiz süreci bu haliyle bile kabullenmeleri zorlarına gitmiş gibi! Onlar için o denli kabulü zor ki; sürecin çok değil "Ağustos onbeşten sonra" tahribata uğrayacağını beklediklerini ifade edenler oldu.
Şaşırmadım desem, yeridir. Çünkü öncesinde sosyal medyada ve kimi okuduğum yazı ve paylaşımlarda bunu hissediyordum zaten.
Türkiyede öteden beri Kürtler hep siyaseten stepne (yedek lastik) gibi görüldü. Lâzım olduğunda kullanılacak "cesur, gözü kara" bir aparat. Bu hastalık 12 Eylül öncesi zamanlardan bu yana sürekli nükseden bir hastalık adeta!
Oysa anlamaları gerekiyor artık. Bu bakış 12 eylüllü yılların Diyarbakır 5 nolu zindanında mahkum edildi. Kürtler, artık siyaseten kendi iradelerinin efendisi konumundalar. Kimselerin “doğudaki” yandaşı değiller… Olmaya da pek niyetleri yok…
Bu sebeple sohbet ettiğim çoğu kişiye söyledim: Bu sizin sandığınız gibi iktidar partisi ile ilişkilenme meselesi değil! Devlet üzerinden, üstelik talebin devletten geldiği ve bu eksende yürüyen bir ilişki.
Nasıl 1920’lerden 50’lere kadar tek parti döneminde CHP devletin temsili iktidar gücü idiyse ve o gün Kürde reva görülenler CHP şahsında "devlet politikası" idiyse! Bugün de aynı durum neredeyse son çeyrek asırdır devleti temsil eden AKP MHP ittifakı için geçerlidir.
En hafifinden Meclis'te sürece dair komisyon oluşturulma meselesine baktığımızda komisyonda yer alıp almamanın tartışma konusu edildiği bir ortama tanıklık ediyoruz.
Oysa meselenin anayasa değil, Kürt halkının devlet üzerinden bu yeni düzende “yeri” mevzu olduğu artık anlaşılmak zorunda.
CHP’den TİP’e konuşanları izlediğimde komisyona katılırken sanki ortak bir zemin üzerinde çözüme gidecek bir payda yaratmak değil de; kavgaya, tez elden işi bozmaya ve çatışıp çekilerek "bakın, dememiş miydik, biz haklıydık" demeye getirir gibi bir eğilim var.
Şunu net olarak anlamak gerek artık: Bu süreç bir yerlerinden tahrip olsa, kesintiye uğrasa dahi, bir süre sonra yeniden başlamak zorunda. Ve Kürt halkının ispatı vücudu muhatap alınma anlamında devletin en üst organlarınca artık kabullenilmiş durumda. Bu bile vardığımız aşama açısından çok ama çok kıymetlidir. Ve bunun geri dönüşü de yoktur.
Şimdi soru olanca çıplaklığıyla orta yerde duruyor: Bu hikayenin bir yerlerinde........
© Bianet
