Başörtüsünden zindana, Meclis’ten direnişe: Hüda Kaya
Türkiye’de kadın hakları mücadelesi uzun yıllar seküler bir zeminde ilerlerken, 1990’lardan itibaren dindar kadınlar da kendi seslerini duyurmaya başladı.
Başörtüsü yasaklarına direnen, patriyarkaya ve devletin baskıcı politikalarına karşı çıkan bu kadınlar, “Müslüman feminist” kimliğiyle sahneye çıktı. Bu çizginin ilk isimlerinden biri Konca Kuriş’ti.
Erkek egemen söylemlere, İslam içinden bir kadın hakları söylemi kurmaya çalıştı fakat bu uğurda ağır bedeller ödedi. Hizbullah tarafından kaçırıldı, işkenceyle öldürüldü. Katilleri ise hâlâ adaletle karşılaşmış değil.
O miras şimdi de, hem inancını hem de özgürlüklerini savunan günümüz Müslüman kadınlarıyla devam ediyor. Şimdilerde bu davayı savunan isimlerden biri de Hüda Kaya. Başörtüsü direnişlerinden Meclis kürsüsüne uzanan hikâyesiyle Kaya, dindar kadınların hem devletle hem de kendi toplumlarıyla yürüttüğü mücadelenin simgelerinden biri.
9 aylık tutukluluk ardından Haziran 2024’te serbest bırakılan Hüda Kaya hem cezaevi süreci hem de Müslüman Feminist mücadelesini Müslüman Feministler yazı dizisinin ilk yazısı için bianet’e anlattı.
Kaya, sözlerine öncelikle Sırrı Süreyya Önder’in vefatından derin üzüntü duyduğunu ve hastalığından vefatına “unutulmaz bir dönem” olduğunu söyleyerek sözlerine başlıyor.
Kaya, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te yaptığı barış çağrısına dikkat çekerek, “Yıllardır nice emek ve bedellerin verildiği, hala da verilmeye devam eden bu süreç bir kazaya uğramasın diye çok yutkunduk” diyor.
Sürecin başarılı ilerlediğini gözlemleyen Hüda Kaya şimdilerdeki süreci “Rüya gibiydi” diye nitelendiriyor:
“Öncelikle ülkemiz, halkımız, kadınlarımız, gençlerimiz için huzurlu bir geleceğin adımları atılmaya çalışılıyordu. Bilerek veya bilmeyerek sarf edilecek bir söz ile bir adım ile bu süreç sabote edilmeden onurlu bir barışa, bir sonuca gidilebilmeliydi. Çok temkinli yaklaştık pek çok şeye. Çok da uzun olmayan bir süreçte ciddi ve önemli atıldı.”
Hüda Kaya tutukluluk sürecinden “gerçek bir mahrumiyet ve özlemler dönemi” diye bahsediyor. Kaya için süreç kendi adına iyileştirici ve geliştirici olmuş:
“Tüm bu yasaklara ve mahrumiyetlere karşın bulunduğumuz anı ve mekânı yaşanabilir yapabilmek de bizim elimizde yoksa zindanlar içinde zindanlar yapabiliriz kendimize. En derin krizleri kendimiz için nasıl bir yarara dönüştürebiliriz? Kendimizi yoksunluğa ve kedere teslim etmeden karanlık zindanları aydınlatacak, kısıtlı mekânlardan özgür bir dünyayı nasıl koğuşumuza, ayağımıza getirebileceğimiz anlayış, yaklaşım ve çalışmalar içinde olabilmeliyiz. Şükürler olsun ben de bunu yapmaya çalıştım. Tam bir okuma, yazma ve düşünme kampı olarak değerlendirmeye çalıştım. İlk mahkememe çıkacağım tarih belli olduktan sonra sadece son hafta savunmama yoğunlaştım ve hazırladım. İçimde ukde kalmayacak şekilde iddia ve ithamlara yönelik cevaplarımı uzunca bir savunmayla verdim ve hem siyasi, hem tarihsel, hem inançsal açılardan sözümü söylemeye çalıştım.”
Hüda Kaya başörtüsü meselesiyle başlayan insan hakları mücadelesinin devamında Kürt hareketiyle tanışmış sonrasında da yolu Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve HDP’yle kesişmiş.
HDP’de siyaset yaptığı süreç Hüda Kaya için bir “laboratuvar çalışması” olmuş. Farklı toplumsal kesimlerden gelen bireylerin bir araya geldiği bu yapıda, ilk defa yan yana gelen insanların zamanla birbirlerinin dilini, tutumunu, duruşunu ve hassasiyetlerini öğrenmeye başlayan Kaya’ya göre süreç karşılıklı saygı ve anlayışla sevgiye dönüşmüş. Kaya'ya göre HDP, tüm bu yönleriyle oldukça kıymetli bir deneyim olmuş.
Hüda Kaya siyasete girdiği dönemde özellikle kadın kimliğiyle zorlu süreçler geçirmiş, “Başörtüsü deyince çok haklı sebeplerde dâhil bir irrite olunuş, bir yozlaşmış nesne ve bir siyasi anlayışın simgesi gibi oluşan algıyla çok da kolay olmadı” diyor:
“Son derece önyargılı ve temkinli adımları, yaklaşımları, nefes nefese yaşayarak bir yolda yürümek sabır işiydi. Elbette bunları yaşarken pek çok kez yerlere kapaklandığım, yanlışlarım olmuştur. Bir erkek bir yol tercihinde bulunduğunda daha kamufle olabiliyor veya ilk etapta farklılık göze çarpmıyor da olabiliyor. Başörtüsü olunca direkt göze çarpıyor ve hedef nokta olabiliyorsunuz. Tabii bunun dezavantajları ile bir kadın olarak daha fazla muhatap olmak zorunda olduğum anlar da olduğu gibi tam aksine başörtülü muhalif bir kadın olarak takdir de edildiğimi ilave etmeliyim.”
Hüda Kaya, dindar kesimlerde kadının muhalifliği üzerine, dini argümanlarla yaratılan algılara da işaret ediyor. Gelenekçi muhafazakâr toplumlarda “kadınlar kocasının dini üzeredir” şeklindeki anlayıştan söz........
© Bianet
