menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Modern ebeveynliğin görünmeyen tahribatı

32 14
20.08.2025

Çocuğu hayattan korumak değil, hayatla baş etmeyi öğretmek gerekir.”

Geçen gün bir parkta küçük bir çocuk gördüm. Elindeki oyuncak arabası düşüp kırılmıştı. Yere çöktü, parçaları toparladı ama birleştiremeyeceğini fark edince gözleri doldu. Tam o sırada annesi koşarak geldi:

— “Üzülme, hemen yenisini alırız” dedi ve kırık oyuncağı çöpe attı.

Çocuk ağlamayı bıraktı, parçaları onarmaya da çalışmadı. Çünkü artık öğrenmişti: Bir şey bozulduğunda onarmak yerine beklemek daha kolaydı.

O an düşündüm; biz çocuklarımızı hayattan koruyor muyuz, yoksa onları hayatın zorluklarına karşı güçsüz mü bırakıyoruz?

Tüketim toplumunda çocukların istekleri çoğu zaman anında karşılanıyor. Bu durum, bekleme, sabretme ve ödülü erteleme becerilerini zayıflatıyor. Gelişim psikolojisi bize gösteriyor ki, gerçek sevinç ve tatmin, bekleyişin ve emeğin sonunda anlam kazanır. Sürekli sunulan hazlar, tatmin eşiğini yükseltir ve bireyin hiçbir şeyden keyif alamamasına yol açar.

Üzülmek, başarısız olmak, hayal kırıklığı yaşamak… Bunlar çocukların empati geliştirmesi ve duygusal dayanıklılık kazanması için gerekli deneyimlerdir. Kendi acısıyla yüzleşmeyen bir birey, başkasının acısını derinden hissedemez. Oysa modern ebeveynlik, çocukları bu duygulardan uzak tutmaya çalışarak farkında olmadan empati kapasitesini köreltiyor.

Jean Piaget’nin belirttiği gibi, bilişsel gelişim çocuğun kendi deneyimleriyle dünyayı keşfetmesiyle mümkün olur. Ancak dijital cihazlarla sürekli meşgul edilen çocuklar, sıkılmaya fırsat bulamıyor. Oysa sıkılmak, hayal gücünü devreye sokar ve yaratıcılığı tetikler. Sıkıntıdan mahrum kalan çocuk, içsel üretkenlik fırsatını da kaybeder.

Lev Vygotsky’nin “yakınsal gelişim alanı” teorisine göre çocuk, bazı şeyleri destekle öğrenebilir. Ancak bu destek aşırıya kaçtığında öğrenme yerine bağımlılık gelişir. Ebeveynin her sorunu çözmesi, çocuğun kendi başına problem çözme becerisini köreltir ve bilişsel bağımsızlığını engeller.

Albert Bandura’ya göre öz yeterlilik, bireyin kendi becerilerine güvenmesini sağlar. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren kendi başlarına görevler verilmesi bu güvenin temelidir. Ancak aşırı koruma ve müdahale, çocukta “yapamam” duygusunu pekiştirir ve yetişkinlikte inisiyatif almaktan kaçınan bireyler ortaya çıkarır.

Son yıllarda hem eğitim sisteminde hem de ailelerde gözlenen eğilim, akademik performansı karakter gelişiminin önüne koymak. Oysa gerçek eğitim, bilişsel becerilerin yanı sıra etik, sosyal ve duygusal değerleri de kapsar. Ahlaki değerlerin ihmal edilmesi, uzun vadede toplumun güven, adalet ve dayanışma gibi temel ilkelerini aşındırır.

Çocuğun okulda sağlıklı bir öğrenme süreci yaşaması, öğretmenle kurduğu güvene dayalı ilişkiye bağlıdır. Evde öğretmen otoritesinin sürekli eleştirilmesi, bu güveni zedeler. Eğitim sosyolojisinde öğretmen, yalnızca bilgi aktaran değil, toplumsal düzenin taşıyıcısıdır. Bu figürün itibarsızlaştırılması, eğitimin otoritesini sarsar.

Dijital cihazlara bağımlı hâle gelen çocuklar, akranlarıyla yüz yüze iletişim kurma fırsatını yitirir. Oysa paylaşma, çatışma, uzlaşma ve oyun gibi deneyimler sosyal becerilerin gelişmesinde belirleyicidir. Ekran süresi arttıkça bu beceriler geri plana itilir.

Modern ebeveynlikte çocuklar okuldan sonra kurs ve etkinliklerle yoğun bir programa yönlendirilir. Bu, aile içinde geçirilen nitelikli zamanı azaltır. Oysa aile, yalnızca bakım sağlayan değil; değer aktaran ve duygusal bağ kuran bir yapıdır. Bu bağların zayıflaması, çocuğun köklerinden uzaklaşmasına neden olabilir.

Çocukların özel anlarının sosyal medyada paylaşılması, mahremiyet bilincinin gelişmesini engeller. Mahremiyet, bireyin kendilik sınırlarını tanıması ve koruması için hayati önemdedir. Bu sınırlar zayıfladığında, birey istismar ve manipülasyona açık hâle gelir.

Modern ebeveynliğin korumacı, müdahaleci ve performans odaklı yapısı; çocukların özgüveninde, sosyal becerilerinde ve ahlaki değer dünyasında kalıcı yaralar açabilir. Eğitim, yalnızca akademik başarı değil; karakter, değer, yaratıcılık ve toplumsal bağları da kapsayan bütüncül bir süreçtir.

Çocuğun hayata dokunmasına, düşmesine, üzülmesine ve tekrar ayağa kalkmasına izin vermek; onları gerçek anlamda hayata hazırlamanın en sağlıklı yoludur.

(AÖ/RT)

Filistin İçin Teknoloji serimizin bu yeni bölümünde, Diyar Saraçoğlu, Yuval Abraham’ın 972 Magazine, Local Call ve The Guardian işbirliğiyle yayımlanan araştırmasını Türkçeye çevirdi. Bu ortak araştırma, İsrail ordusunun siber savaş birimi Birim 8200’ün, teknoloji devi Microsoft’un özel bulut hizmetini, milyonlarca Filistinliye ait telefon görüşmesi kaydı gibi devasa gözetim verilerini depolamak için kullandığını belgeliyor.

Sızdırılan belgelere ve içeriden kaynaklara dayanan araştırma, Microsoft’un yalnızca bir hizmet sağlayıcı olmadığını, aksine mühendislerinin doğrudan Birim 8200 ile çalışarak bu gözetim altyapısını kurduğunu gösteriyor. Bu verilerin, ölümcül hava saldırılarının planlanmasından Batı Şeria’daki tutuklamalara kadar geniş bir yelpazede askeri operasyonlar için temel oluşturduğu belirtiliyor. Bu durum, Microsoft CEO’su Satya Nadella’nın kişisel desteğiyle ilerlerken, teknoloji devlerinin Filistinlilere yönelik kitlesel gözetim ve askeri operasyonlardaki rolünü ve etik sorumluluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

972 Magazine, Local Call ve The Guardian tarafından yürütülen bir soruşturma, İsrail ordusunun seçkin siber savaş biriminin, Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinliler hakkında devasa miktarda istihbarat depolamak için Microsoft’un bulut sunucularını kullandığını ortaya çıkardı. Bu bilgiler, ölümcül hava saldırılarını planlamak ve askeri operasyonları şekillendirmek için kullanılıyordu.

İşlevsel olarak ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’na (NSA) denk gelen Birim 8200, işgal altındaki topraklarda yaşayan milyonlarca Filistinliye ait telefon görüşmesinin ses dosyalarını Microsoft’un bulut bilişim platformu Azure’a aktararak, muhtemelen dünyanın tek bir nüfus grubu üzerindeki en büyük ve en müdahaleci gözetim verisi koleksiyonlarından birini faaliyete geçirmiş oldu. Bu bilgi, The Guardian tarafından elde edilen sızdırılmış Microsoft içi belgelerin yanı sıra 11 Microsoft ve İsrail istihbarat kaynağıyla yapılan görüşmelere dayanıyor.

2021 sonlarında Microsoft’un Seattle’daki merkezinde yapılan bir toplantıda, dönemin Birim 8200 başkanı Yossi Sariel, Azure içinde ordunun kitlesel gözetim projesini kolaylaştıran özelleştirilmiş ve ayrılmış bir alan geliştirilmesi için teknoloji devinin CEO’su Satya Nadella’nın desteğini aldı. Kaynaklara göre Sariel, Microsoft’a başvurmuştu çünkü İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’deki milyonlarca Filistinli hakkındaki istihbaratının kapsamı o kadar genişti ki, yalnızca askeri sunucularda saklanamıyordu.

Microsoft’un devasa depolama ve bilgi işlem kapasiteleri, birden fazla İsrailli kaynağın projenin iddialı hedefi olarak tanımladığı şeyi, “saatte bir milyon arama” depolamayı mümkün kıldı.

2021’deki toplantının ardından, özel bir Microsoft mühendis ekibi, istihbarat biriminin Amerikan şirketinin bulut hizmetlerini kendi üsleri içinden kullanmasına olanak tanıyacak bir model oluşturmak için doğrudan Birim 8200 ile çalışmaya başladı. Bir istihbarat kaynağına göre, bu Microsoft çalışanlarından bazıları bizzat Birim 8200 mezunuydu ve bu da işbirliğini “çok daha kolay” hâle getirdi.

The Guardian’ın haberine göre, sızdırılan belgeler, bu yılın Temmuz ayı itibariyle yaklaşık 200 milyon saatlik sese eşdeğer 11.500 terabaytlık İsrail askeri verisinin Microsoft’un Hollanda’daki sunucularında saklandığını, daha küçük kısımların ise İrlanda ve İsrail’de tutulduğunu gösteriyor. Bu verilerin ne kadarının özellikle Birim 8200’e ait olduğunu söylemek mümkün değil; zira 972, Local Call ve The Guardian tarafından bu yılın başlarında ortaya çıkarılan bir önceki soruşturmada belirtildiği gibi, onlarca İsrail askeri birimi Microsoft’tan bulut bilişim hizmetleri satın almış durumda ve şirketin İsrail’deki tüm büyük askeri altyapılarda bir varlığı bulunuyor.

Sızdırılan belgeler ayrıca, mevcut Gazze savaşından önce Microsoft liderliğinin, şirketin Birim 8200 ile ilişkisini geliştirmeyi kazançlı bir iş fırsatı olarak gördüğünü ve bunu şirket içinde Azure için “inanılmaz derecede güçlü bir marka anı” olarak nitelendirdiğini ortaya koyuyor. Nadella’nın kendisi, Sariel ile 2021’deki görüşmesi sırasında bu ortaklığı Microsoft için “kritik” olarak tanımlamış ve bunu desteklemek için kaynak sağlama taahhüdünde bulunmuştu.

Microsoft, teknolojisinin Gazze’deki Filistinlilere zarar vermek için kullanıldığına dair “hiçbir kanıt bulmadığını” kamuoyuna açıklamış ve bir sözcü bu soruşturmaya yanıt olarak, ürünlerinin sivillerin gözetlenmesine yardımcı olmak için kullanıldığından haberdar olmadıklarını belirtmişti. Ancak üç İsrailli istihbarat kaynağı, Birim 8200’ün bulut tabanlı istihbarat hazinesinin son iki yıldır Gazze’deki ölümcül hava saldırılarını planlamak için kullanıldığını ve sık sık Batı Şeria’daki tutuklamalar ve diğer askeri operasyonlar için bir temel oluşturduğunu belirtti.

Sariel’in İsrail’in kitlesel gözetim altyapısını geliştirme ilgisi, İsrail Merkez Komutanlığı’nda bir istihbarat subayı olduğu 2015 yılına dayanıyor. O yıl, Batı Şeria, Kudüs ve Yeşil Hat içinde bir dizi “yalnız kurt” bıçaklı saldırı dalgasına tanık olundu. Bu saldırıların birçoğu, daha önce güvenlik servisleri tarafından bilinmeyen Filistinli gençler tarafından gerçekleştirilmişti, bu da saldırıları engellemeyi özellikle zorlaştırıyordu.

Sariel, Birim 8200’ün başına geçtiği 2021’de yapay zekâ hakkında yayımladığı bir kitapta “Kendimizi cenazeden cenazeye giderken bulduk,” diye hatırlıyordu. Sariel geçen yıl bu pozisyondan istifa etti.

“[Bir Filistinli] bir kurbanı bıçaklamak için mutfak bıçağı veya insanları ezmek için aile aracını kullanarak bir saldırı düzenlemeye karar veriyor,” diye yazdı. “Bazen kişi böyle bir saldırı yapacağını bir gün öncesinden bile bilmiyor. Bu durumlarda geleneksel istihbarat kurumları çaresiz kalır. Böyle bir saldırı nasıl tahmin edilebilir veya önlenebilir?”

O dönemde onun emrinde görev yapan bir istihbarat subayına göre, Sariel’in çözümü “herkesi, her zaman takip etmeye” başlamaktı.

Sonraki birkaç yıl boyunca, İsrail’in Filistinliler üzerindeki gözetimini çarpıcı bir şekilde genişleten ve birden fazla istihbarat veri tabanını entegre eden büyük ölçekli, iyi finanse edilmiş bir projeye liderlik etti. Sariel’in emrinde görev yapmış başka bir kaynak, “Birdenbire halk düşmanımız oldu,” dedi.

Sariel, kitabında, giderek artan miktardaki veriyi nasıl saklayacakları sorunuyla başa çıkmak için istihbarat kurumlarının “buluta geçmesi” gerektiğinden bahsetti. 972 ve Local Call daha önce İsrail ordusunun, dahili askeri verileri depolamak için Amazon’un bulut bilişim platformu AWS’yi de kullandığını

© Bianet