menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?

17 0
14.01.2025

Toplum olarak, ülke olarak huzurlu bir hayat sürmek ister miyiz? Elbette isteriz, kim istemez ki? Birey olarak var olan insan, birey olarak, tek başına yaşayamaz. Zira sosyal bir varlık olarak yaratan yaratıcı, insanı tek başına yaşayabilecek, tek başına kendine yetecek kabiliyette yaratmamıştır. Bundan dolayıdır ki toplu olarak yaşamak zorundadır. Yaşamak zorundadır; fakat toplu yaşamanın da gerekleri vardır ve onlara uymalıdır.

Bir toplumun yaşayabilmesi, ayakta kalabilmesi için o toplumdaki her ferdin, aslında mutlu, huzurlu olması gerekir ki bu umuma şamil olsun, herkes mutlu olsun.

Bu mümkün mü? Nasıl olabilir ki?

Huzur ve güven ortamında yaşamak isteyen fertler huzur ve güveni kendileri inşa ederler, bunun devamı da onların fedakârlık ve vazgeçtikleriyle doğru orantılıdır. Vazgeçebildikleri, affedebildikleri fedakârlık yapabildikleri, huzur ortamını oluşturur. En küçük, en basit bir konforundan, rahatından, imkânından vazgeçemeyen fertlerden huzur ortamı, huzur toplumu teşekkül eder diye beklemek sukutu hayal olur en basit bir ifadeyle.

Dünya ifritten bir dönemi yaşarken bizim ülkemiz de bundan vareste değildir. Bizim, millet olarak bu dönemi zararsız ziyansız aşmamız için, farklı görüşler, farklı yöntemler, farklı ifade biçimleri içinden milletimizin geleceğini aydınlatacak, yeni bir ruhla bir ivme kazandıracak, gelecek adına ümitlerimizi yeşertecek, solmaya yüz tutmuş güllerimizi kurtaracak birlikteliğe ihtiyacımız var. Kırağı vurmuş goncalarımızı donup, kuruyup gitmekten kurtaracak bir inisiyatifler bütününe, bir affa, bir hoşgörüye ihtiyacımız var.

Solgun yüreklere, kırgın gönüllere diriltici nefhalar sunmaya ihtiyacımız var.

*

Savaşın en hızlı en kızgın anları. Yerde kanlar içinde yatan biri var. Görenler ölmüş der... Yokladıklarında ölmemiş olduğu fark edilir. Güçlükle bir çadıra çekip yatırırlar. O kadar ağır yaralıdır ki öldü ölecek…

Geç tanırlar o yaralıyı.

“Ebû Akîl” ismiyle bilinen kahraman sahabedir. Savaşlarda hep şehitlik arayan "Allah'ım beni dünyadan şehit olarak çıkar." diye cepheden cepheye koşan bir kahraman…

Her şeyden vazgeçmiş, şehadet ararken nasip olmamıştı bu güne kadar. İşte ağır yaralı olarak çadıra alınan yiğit o kahraman Ebû Akîl’di.

Yer ise Yemâme…

Yemâme, İslam tarihindeki şiddetli savaşlardan birinin adıdır. O güne kadar aradığını bulamayan Ebû Akîl burada aradığını bulmak istemektedir…

İşte savaşın en hızlı zamanlarında yaralanmış bir köşeye çekilmiştir ama daha teslim-i ruh........

© Başkent'te Karar