Dünya çökerken sıradan bir yaşam
Sinemalarımızda geçen hafta gösterime giren “Chuck’ın Hayatı” (The Life of Chuck), Stephen King’in bir öyküsünden uyarlanan ama ünlü yazarın eserlerinden alıştığımız üzere korku-gerilim türünde olmayan bir dram-fantezi örneği. Ters kronolojik anlatıma sahip filmde bir adamın hayatını sondan başa doğru izliyor, çocukluğuna doğru gidiyoruz. Karamsar ve karanlık üretimleriyle tanınan Stephen King’in eserlerine ve yarattığı edebi evrene bakıldığında umut ile umutsuzluk arasındaki ilişki, kalın hatlarıyla karşımıza çıkar; “Chuck’ın Hayatı” da bu açıdan laboratuvar malzemesi gibi. Filmde herhangi bir korku öğesine yer verilmiyor ama daha beteri söz konusu: Dünyanın sonu geliyor!
Üç bölümden oluşan film, kıyametin kopmakta olduğu günlerde başlıyor. Dünyanın dört yanında deprem, yangın, salgın hastalık, su baskını, kıtlık, söz konusu ve internet denilen şey artık yok. Gerçekten dünyanın, her şeyin sonuna gelinmiş durumda. Dünyamız batmakta. Ve ölüm döşeğinde kanser hastası bir adam görüyoruz.
Mike Flanagan’ın senaryosunu Stephen King’le birlikte yazdığı ve........
© Aydınlık
