Laf ebeliği yetti gayri, buna gerçekten var mısınız?
Üzerinden günü gününe tam 75 yıl geçmiş... Ankara Ticaret Lisesi öğrencisiydim. DP'nin genel seçimi kazanmasıyla oluşan yeni Büyük Millet Meclisi 1950 yılının 14 Temmuz'unda aylardır lafı edilen "genel af yasası"nı oylayacaktı.
Benim ailemde de, arkadaşlarımın ailelerinde de, hapisten kurtulmasını beklediğimiz yakınımız yoktu. Yine de, Nazım Hikmet'in hayranı olan demiryolcu babam, yıllardır zindanda tutulan büyük ozanın serbest bırakılıp bırakılmayacağı endişesindeydi... Çocuk yaşta babamın kütüphanesindeki Nazım'ın şiirlerine hayran olan ben de Meclis'teki oylama sonucunu büyük heyecanla bekliyordum. Çünkü, genel af çıksa bile bundan komünist örgütlenme ve propaganda mahkumlarının yararlandırılmayacağı söyleniyordu.
Ertesi gün gazetelerde okuduğumuza göre, o sırada cezaevlerinde komünizm propagandasından mahkum olarak hapis yatan 103 kişi genel aftan yararlandırılmayacaktı. Nazım Hikmet ise "komünist örgütlenme ve propaganda"dan değil, orduya fesat karıştırmak ve askeri isyana teşvik etmek suçlamasıyla 28 yıl 4 aya mahkum edildiği ve cezasının aşağı yukarı üçte birini çektiği için aftan yararlanabilecekti.
Ancak Meclis'teki görüşmelerde Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri, Nazım Hikmet'in komünist olduğu için hapiste tutulmasını sağlamak amacıyla şu konuşmayı yapmıştı:
"Nazım Hikmet'in komünistliğinden şüphe etmek gaflet etmek olur. Nazım Hikmet daha dün hapishanede, 'benim kalbimin bir yarısı Yunanistan'da her sabah kurşuna diziliyor, öbür yarısı Çin'de kurşuna diziliyor' dedi. Tahmin ederim ki kalbinin geri kalan bir parçası da Kore'de kurşuna diziliyor! Nazım Hikmet mutlak surette komünisttir, kendisi dahi inkar etmemiştir."
Buna rağmen Meclis çoğunluğu Nazım Hikmet'in Türk Ceza Kanunu'nun 141 ve 142. maddelerine göre değil, Askeri Ceza Kanunu'nun 94. maddesine göre mahkum edilmiş olduğunu esas alarak serbest bırakılmasını onaylamıştı.
15 Temmuz 1950'de serbest bırakılan Nazım Hikmet, yasal olarak........
© Artı Gerçek
