menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CEMAATLER VE TARİKATLAR EVRENSEL DEĞER SUNAMAZLAR MI?

25 1
14.09.2025

Geçenlerde önüme Dücane Cündioğlu’nun eski bir kısa video söyleşisi önüme düştü. Aslında konu uzun zamandır popüler; fakat ne yazık ki tartışmalar çoğu zaman gerçek muhataplarının dışında bir çevrimde dönüyor. Cündioğlu söyleşide dindar halk kitlelerinin önemli bir kısmının “korunmak” amacıyla cemaatlerin kapalı yapısını tercih ettiğini, bu yapıların dışına çıkmaya da pek hevesli olmadıklarını vurguluyordu. Bunu yaparken de kendilerine özgü kıyafet ve davranış biçimlerini benimsediklerini ekliyordu.

Cündioğlu’na göre cemaat mensupları için “öteki” ile ilişki kurma fikri boğucu bir deneyimdir; öteki yalnızca yabancı değil, çoğu zaman potansiyel düşmandır. Bu bakış, cemaatlerin insanlığa, evrensel değerlere ve yaşadıkları topluma katkı sunmalarını neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Üstelik bu kapalı örgütlenme tarzı, cemaatleri zamanla hem
servet hem de siyaset sahasında belirleyici bir güç konumuna taşımıştır. Cündioğlu’nun en çarpıcı tespiti ise, “öteki ile ilişki kuramama” halini göçebe toplulukların bir özelliği olarak görmesi ve “bu işin içinde biraz da göçebelik var” demesiydi.

Bu bakış açısı hem düşündürücü hem de cemaat mensupları için yaralayıcıdır. Doğal olarak mensuplar için bilişsel çelişki mekanizması devreye girecek, inkâr, içe kapanma, tersine yansıtma, tekfir ya da komplo üretme gibi savunma yöntemleriyle bu acı tespitlerin stresi azaltılmaya çalışılacaktır.

Ben şahsen bu tespitleri ciddiye alıyorum; çünkü uzun yıllardır bu meseleler üzerine kafa yormaktayım. Ancak bardağın dolu tarafını da tartışmak gerektiğini düşünüyorum.

İslam Dünyasının Krizi ve Medrese Çıkmazı

Yaklaşık 18. yüzyıldan bu yana, Bernard Lewis gibi müsteşriklerin de işaret ettiği üzere, bir “İslam medeniyeti krizi”nden söz etmek mümkündür. Bu kriz temelde siyasal odaklıdır; ancak beslenemeyen doktriner yetersizlikler sebebiyle giderek bir varoluş kaygısına, bir anksiyeteye dönüşmüştür. Bu durum, İslam toplumlarında “yüzleşme-yüzleşememe” gerilimini sürekli beslemiştir. Osmanlı’nın duraklama devrinde bile, yalnızca dini değil, bürokratik kurumlar da ötekini anlama çabasından yoksundu.

15.yüzyılda bir “İslam rönesansı”nın yaşanamamasının en temel nedeni, tek merkezli otorite ve din bilginlerinin hiçbir zaman siyasetten bağımsız olamamasıydı. İslam ve modernite ilişkisini yorumlayacak,........

© Antalya Son Haber