BİR TÜRKÜNÜN ARKA SOKAKLARI
Hiç kimse göründüğü gibi değildir anlamında “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” diye bir
atasözümüz var.
“Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur” veya “Kâtibim” türküsü olarak bildiğimiz ezgi 08.11.1945 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. Repertuvar No: 1140. TRT Arşivinde kaynak olarak Yöre Ekibi verilmektedir. Bu türküyü bilmeyen, duymayan da yoktur. Yabancılar tarafından çekilen çeşitli filmlerde fon müziği olarak da çok kullanılmıştır.
Türkünün arka sokaklarına gidersek, ne hikâyeler çıkacaktır karşımıza. Ali Çolak “Günlük Güneşlik Şarkılar” isimli deneme kitabında şunları söylemektedir:
“Üsküdar’dan söz açılınca ne gelir aklımıza, Kâtibim türküsü değil mi? Hatırlayın hani: 'Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur/ Kâtibimin setresi uzun eteği çamur/Kâtip uykudan uyanmış gözleri mahmur'
Benim gibi siz de, bu türkünün Osmanlının eğlenceli zamanlarında mesela lale devrinde, Üsküdar’ın büyük konaklarının; mor sarmaşıklı, cumbalı evlerinin birinin penceresinden bakan kızlar tarafından, gönüllerini kaptırdıkları civan bir kâtip için söylendiğini sanırsınız. Hatta bu türkü, dillerle destan bir aşkın bakiyesi olabilir sizce..."
Burada hayalimizin iskelesi devriliyor ne yazık ki. ‘Öyle değil’ diyor Reşat Ekrem Koçu; ‘Bu türkü, bir güzel kâtibi övmekten ziyade, genç ve güzel Kâtibi tenzil manası taşıyor. Ve bir kız tarafından söylenmiş olmaktan ziyade bir İstanbul külhanisinin karihasına yakışmıştır.”
Rahmetli Reşat Ekrem Bey’in anlattığına göre, bu türkü Kırım harbi sırasında, Abdülmecid devrinde çıkmış.
Abdülmecid, İkinci Mahmut’un ‘Avrupalı kıyafet’ mecburiyetini bütün sivil memurlara tatbik etmiş. Fukara halkın çocukları, bilmecbure cübbe, şalvarı bırakıp setre ve pantolon giymişler. Halk bu vaziyeti pek hoş karşılamamış. Giyenler, sokağa çıplak çıktıkları zehabına kapılmışlar. Hele hele genç kâtipler, alay konusu olup bütün bütün dile düşmüşler.’
İşin asıl fiyakalı tarafını şöyle anlatıyor üstat: ‘Kırım harbinde müttefiklerimiz olan İngilizler, Fransızlar ve Sardunyalıların orduları İstanbul’dan geçmişti. Selimiye kışlası da bu Avrupalı müttefiklerimizin emrine hastane olarak verilmişti. İngiliz ordusunda bir de İskoç alayı vardı: meşhur gaydaları ve pantolon yerine kısa etek giyen İskoçyalılar, İstanbulluların pek tuhafına gitmişti. Ve halk bu garip kıyafetli yabancılara, ”donsuz asker“ lâkabını takmıştı. İskoç alayı şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekâr, bu alay için hususi bir marş bestelemişti. Bu marşın bestesi bizim Kâtibim türküsünün nağmeleridir. İşte, biraz dalgacı bir İstanbul külhanisi, yeni yetme kâtipler için şu meşhur Üsküdar türküsünü yazmış, ona beste olarak da donsuz askerlerin marşını alıvermiştir.’
Vah bizim feraceli, şemsiyeli hayallerimize. Vah çiçeği burnunda utangaç kâtibimin aşkına. Vah, muazzam konakların köşelerinde, konsol saatinin her saat başı şıngırdayan Üsküdar’a gider iken nağmelerine kapılıp aşklar, efsaneler uyduran İstanbul sakinlerine...
Reşat Ekrem üstadımız diyor ki, ‘Bu saatler Türkiye’ye evvela İskoçya’dan geldi. Fabrika, bu güzel marşı da saatin nağmeleri arasına yerleştirmişti. Kâtibim türkülü saat diye İstanbul halkından bu saatleri almayan kalmadı.”
O güzelim türküyü bir daha eski tadıyla dinleyebilir misiniz? Hayal, bir türkü kadar güzeldir işte, gerçekse İskoç fabrikasının saatleri kadar soğuk... Hayalden sıyrılınca ortalıkta çırılçıplak kalıveririz.
Türkünün tamamının sözleri şöyledir:
Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur
Kâtibimin setresi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon