“Eskiden Fotoğraflar Siyah Beyazdı… Ama Hayatlar Rengarenkti”
Bir zamanlar dünya gerçekten renkliydi. Ama öyle mecaz anlamda değil; bildiğin rengârenkti.
Evlerin panjurları maviye, kapıları kırmızıya boyanırdı. Koltukların üstündeki kırlentler desenliydi, halılar çiçekliydi, tabaklar bile neşeliydi. Her şeyin bir rengi, bir ruhu, bir hikâyesi vardı.
Şimdi etrafına bir bak… Her şey “minimal.” Yani renksiz, ruhsuz ve kişiliksiz. Sanki hepimiz aynıPinterest panosunun içinden çıkmışız. Bej koltuk, beyaz duvar, gri perde, siyah kombin… Ortama yanlışlıkla bir sarı kırlent koysan linç yersin: “Dekorun enerjisini bozmuşsun!”
Eskiden fotoğraflar siyah beyazdı ama hayatlar rengarenkti.
Vosvoslar pastel tonlarda caddelerde salınırdı, çocuklar tozlu sokaklarda gülerek koşardı.
Ve bir köşede Balat’ın birbirine yaslanmış evleri… Her biri sanki bir duygunun rengi gibiydi.
Biri umut sarısı, biri özlem yeşili, biri de yılların yorgunluğunu saklayan bir mavi.
Duvarlardan dökülen boyalar bile hikâye anlatırdı; çünkü o sokaklarda “yaşanmışlık” estetikten daha kıymetliydi.
Şimdi fotoğraflar renkli, hayatlar filtreli ama duygular… Gri tonlamalı.
O zamanlar insanların yüzünde ışık vardı ne filtreyle, ne ring light’tan. Gülüşler doğaldı, renkler gerçekti.
Şimdi ışıklar parlak, ama yüzler karanlık.
Renkleri telefonda ayarlıyoruz, duyguları da “story” süresine sığdırıyoruz.........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein