menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kontrollü Mağduriyet Çağı: Mağdur Olan Değil, Mağduriyeti Yöneten Kazanıyor

10 0
28.04.2025

Türk siyasetinde bazı ezberler kolay kolay değişmiyor.

Biri bastırıldığında, diğeri parlar.

Biri mağdur olduğunda, büyür.

Süreçler, aktörler, şartlar değişse de halkın vicdanı aynı refleksi gösteriyor: Haksızlığa uğrayanı sahiplenmek.

Bugün bu kadim döngüde dikkat çeken bir değişim yaşanıyor:

Mağduriyet artık bir kader ya da tesadüf değil; bilinçli bir stratejiye dönüşmüş durumda.

Bir dava, bir soruşturma, bir baskı...

Eskiden bunlar siyasi figürleri zayıflatabilirdi.

Bugünün siyasetinde ise doğru yönetildiğinde, liderlik kariyerinin en güçlü yapı taşlarına dönüşebiliyor.

Ve işte bu yeni dönemin adı: Kontrollü Mağduriyet Çağı.

Kontrollü Mağduriyet Nedir?

Kontrollü mağduriyet; kontrol edilemeyecek gibi görünen veya olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir sürecin başlangıcında ya da ortasında, bilinçli şekilde bir miktar zararı kabul ederek, süreci yönetilebilir hale getirme ve bu durumdan avantaj sağlama stratejisidir.

Görünürde mağdur olanlar, gerçekte sürecin mimarına dönüşüyor.

Siyaset artık yalnızca haklı olmakla değil, mağduriyeti nasıl yönettiğinizle ilgili bir mücadeleye evrildi.

Erdoğan ve İmamoğlu: Kaderin Paralel Akışı

Ekrem İmamoğlu’nun yaşadığı süreç, ister istemez 1990'ların sonundaki Recep Tayyip Erdoğan’ın yaşadıklarıyla karşılaştırılıyor.

İkisi de Doğu Karadeniz kökenli.

İkisi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan yükseldi.

İkisi de halkla sıcak ilişki, futbolla bağlar ve güçlü hitabet yetenekleriyle dikkat çekti.

İkisi de bir söz ya da şiir yüzünden cezalandırıldı.

İkisi de sistem tarafından dışlandıkça halk nezdinde büyüdü.

İkisi de "halkın içinden gelen" lider imajı çizdi.

İkisi de önce medyada görmezden gelindi, sonra hedef haline geldi.

İkisi de siyasi çıkışlarını "mazlum ve mağdur" kimliği üzerinden kurdu.

İkisi de yerel başarıyı ulusal siyasete sıçrama zemini olarak kullandı.

İkisi de kurulu düzene karşı “halk iradesi” söylemiyle güç kazandı.

Ve Türk milleti, her zaman mağdur edilen liderlere kalbini açtı.

O gün Erdoğan "şiir okuduğu için hapse atılan adam" olarak büyüdü.

Bugün İmamoğlu da bir söz yüzünden siyasi yasak tehdidiyle halkın vicdanında yer edinmeye çalışıyor.

Tüm bu paralellikler, Napolyon’un şu sözünü akla getiriyor:

"İki kez tekrar eden olay, tesadüf değildir."

Gerçekten de bu kadar tesadüf insanı düşündürüyor:

Türk siyasetine yeniden "olgunlaştırılmış bir Erdoğan mayası" mı çalınıyor?

Belgeler, Kasetler ve Değişen........

© Akasyam