Kota
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PKK’nın sembolik silah bırakma töreni sonrasında yaptığı konuşmayı ele alırken, yaklaşık 200 yıldır hem Osmanlı’dan Türkiye’ye hem Ortadoğu’da asıl meselenin farklı etno-dinsel grupları birarada yaşatacak bir sosyal ve siyasi sistem kurmak olduğunu söylemiştim. Türkiye Cumhuriyeti bu konuda yeni bir ümit olarak doğdu ama çok geçmeden tek bir grubun üstünlüğü, diğerlerini baskılaması ve tabii inkâr üzerine kurulan bir devlet ve toplum haline geldi. Hatta hakim olarak tanımlanan o gruba binlerce sene evvelinden günümüze Orta Asya menşeli bir tarih bile yazıldı.
Dolayısıyla, bakmayın siz “Türk bir etnik kimliğin ismi değildir” diyenlere. 1924 Anayasası’nda diğer Müslüman grupları asimilasyon amaçlı kapsayıcı gibi görünen bir vatandaşlık tanımı yapıldıysa da (vatandaşlığın tartışıldığı meclis zabıtlarını okursanız o tanımın arkasındaki ayrımcı motivasyonu görürsünüz) 1930’larda yazdığı tarihle, yaptığı ırk temelli araştırmalarla, yasamada ve idari işlerde yaptığı tercih ve uygulamalarla Türklüğü etnik bir grup olarak tanımlayan bizzat cumhuriyetin kurucuları oldular ki onlar öyle tanımlamasaydı bile tabii ki Türk, tarih içindeki sınırları belirsiz olsa da belli bir grubun adıydı. Sonuç olarak, cumhuriyet Türk olanlarla olmayanlar arasında -hele hele Müslüman ve daha spesifik biçimde Sünni de olmayanlara karşı- ayrımcı uygulamalar yapageldi, hatta bu alametifarikası oldu. Bunun doğrudan ve yekten katliam boyutuna ulaştığı da çok........
© Agos
