menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Adımlar

12 16
previous day

Henüz on beş yaşındayken arkadaşlarıyla birlikte alınıp Auschwitz, Buchenwald toplama kampına götürülen Imre Kertész, hayatta kalabilen çok az sayıda insandan biri olarak Macaristan’a döndüğünde, hısımları ihtiyar Steiner ve Fleischman’la tartışmalarını ‘Kadersizlik’ isimli (Can Yay.) otobiyografik romanında şöyle anlatıyor:

“İhtiyar Steiner ‘Ama biz ne yapabilirdik ki?’ diye yarı öfkeli yarı yakınan bir ifadeyle sordu… Ben de giderek öfkelendiğimi hissederek cevap verdim.

‘Adımlar…’

'Herkes yapabildiği sürece kendi adımlarını attı, ben de aynı şeyi yaptım, hem de sadece Birkenau’daki konvoyda değil, burada evdeyken de… Benim adımlarımı atan bendim, bir başkası değil ve bunu gereğince yaptığımı iddia edebilirdim.
Onlar da kendi adımlarını atmışlardı. Onlar da her şeyi önceden biliyorlardı, onlar da her şeyi önceden görmüşlerdi, onlar da babamla sanki cenazesini kaldırıyormuş gibi vedalaşmışlardı ve sonradan Auschwitz’e tramvayla mı yoksa banliyö treniyle mi gitmenin daha iyi olacağı konusunda onlar da saç saça baş başa girmişlerdi.”

Bu satırlar, adım adım gelen musibette kendi adımlarımızın payı üzerinde yeniden düşünmemi sağladı. Faşizmin yükselişi ve hayatlarımızı esir alması birdenbire oluşan bir sonuç değil, bu bir süreç. Bu adım adım geleni biz de adımlarımızla mümkün kılmıyor muyuz? Kendi adımlarımızın bu süreçten azade olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tahakküm rejimleri devamlılıklarını, toplumu kendi zulümlerine yandaş ve ortak yaparak ya da en azından sessiz kalan, kayıtsız kalan bir çoğunluk yaratarak sağlıyorlar.

Imre Kertész bu bahiste şöyle devam ediyor:

“Sadece masumiyeti kabul etmek durumunda kalmak gibi aptalca bir acılığı yutamazdım, bunu görmeye........

© Agos