Melankoli Kapitalizmi
Melankoli Kapitalizmi! Zihnin Son Direnişi: Depresyon
MÜNİR KARATAŞ* – Depresyon, çağdaş toplumlarda en sık dile getirilen ruhsal sorunlardan biri olarak görünse de, bu görünürlüğün ardında yalnızca biyolojik ya da bireysel nedenler değil, derin kültürel ve politik kodlar yer alır. Günümüzde “kendini iyi hisset”, “pozitif kal”, “içsel gücünü keşfet” gibi iyilik hallerini merkeze alan yaşam mottoları, bireyin yalnızca duygularını değil, bu duygular üzerine düşünme biçimlerini de belirlemektedir. Dolayısıyla depresyonu yalnızca psikolojik bir rahatsızlık olarak değil, bireyin mevcut toplumsal yapıyla kurduğu ilişkiye dair bir belirti olarak da değerlendirmek gerekir.
Bu yazı, depresyonu patolojik bir durumdan ziyade, geç kapitalizmin dayattığı yaşam formlarına karşı ortaya çıkan bir düşünsel duraksama ve epistemolojik bir çatlak olarak ele almaktadır. Depresyonun bu bağlamda nasıl doğallaştırıldığını ve hangi bağlamlarda sorunsallaştırıldığını sorgulamak, yazının temel amaçlarından biridir. Kimler, ne zaman ve hangi koşullarda “depresyonda” sayılmaktadır? Bu tanım kimler tarafından yapılmakta, kimler bu tanımın dışında bırakılmaktadır?
Teorik zemin olarak Guy Debord’un Gösteri Toplumu kavramı, Bernard Stiegler’in epistemik proleterya tanımlaması ve Marksist kuramın duygu ekonomisine dair yaklaşımları merkeze alınacaktır. Bu kavramsal çerçeve aracılığıyla, depresyonun yalnızca bireyin iç dünyasına değil, aynı zamanda günümüz kapitalist gösteri düzenine karşı potansiyel bir direniş alanı olarak nasıl okunabileceği tartışılacaktır.
Bu yazı, aynı zamanda “Bedenin tapınak değil hapishane” ve “Kendinden kaçarken kendine daha fazla yakalanmak” başlıklı önceki metinlerimin düşünsel sürekliliği içinde değerlendirilmelidir. Burada amaç, depresyonu medikal ve bireysel bir olgu olmaktan çıkararak, onun ardında yatan kültürel iktidar yapılarını ve toplumsal normları ifşa etmektir.
Gösteri Toplumunda Duyguların Disiplini: Depresyon ve Görünmezlik
Guy Debord’un Gösteri Toplumu kavramı, geç kapitalist çağda gerçek deneyimlerin giderek yerini imgelerle temsil edilen sahte gerçekliklere bıraktığını ileri sürer. Bu bağlamda gösteri, yalnızca medyatik içeriklerin çoğalması değil; aynı zamanda hayatın bütün alanlarının seyirlik hale gelmesi, yaşantının temsiller üzerinden yeniden kurgulanması dır. Gösteri, bireyden sürekli görünür olmasını, arzulanabilir bir benlik üretmesini ve bu benliği sergilemesini talep eder. “Mutluluk”, “başarı”, “üretkenlik” gibi idealler, bu sahnede sürekli teşhir edilmesi gereken normatif duygulara dönüşür.
Bu düzende depresyon, gösterinin mantığına doğrudan aykırıdır. Çünkü depresyon hareketi değil duraksamayı, dışa dönüklüğü değil içe kapanmayı, görünürlüğü değil silinmeyi temsil eder. Dolayısıyla depresyon, gösteri toplumunun disiplin altına almak zorunda olduğu bir sapmadır: ne tüketim döngüsüne katkı sağlar, ne de arzulanabilir bir imaj sunar.
Sosyal medya bu çelişkinin en yoğun yaşandığı mecradır. Depresyon burada iki biçimde görünürlük kazanır: ya estetikleştirilerek dolaşıma sokulur –örneğin “depresif ama güzel” gibi imgelerle– ya da tamamen görünmezleştirilir ve bastırılır. Her iki durumda da depresyonun kendisi değil, onun gösteriye uygun hale getirilmiş temsili dolaşımda yer bulur.........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein