Türkistan Jeopolitiği ve Türklerin Bekleyen Savaşları
“Gök olsun çadırımız! Güneş de bayrağımız!… Daha çok denizlere, daha çok nehirlere doğru..” Oğuz Kağan
Jeopolitik, oyuncuların ve renklerinin değiştiği, her birinin rolleri değişken olan satranç oyunu gibidir. Bir zamanlar Orta Asya’da İngiliz ajanları Büyük Oyun içinde Doğu Avrupa ve Orta Asya’da yerli halkları Rusya’ya karşı savaşa ikna ederek, bölgenin hâkimiyetini ele geçirmek istemişti. Bu oyun daha sonra Avrupa ve Ortadoğu’ya kaydı. Ama Büyük Oyun devam ediyor. Bu kez ABD, aynı oyunu dünya hegemonyası için oynuyor ama işi içinde İngilizlerin kendi oyun planları da var. Her coğrafyada farklı ajanlar ve kurgular yapılanıyor. Oyunun asıl sahası ve belirleyici alanı Asya-Pasifik olacak. Amaç, işgal ederek İngiliz imparatorluğunun bir benzerini kurmak değil, yeni bir dünya düzenini ulus-devletleri ortadan kaldırarak, zengin bir sınıfın yani küresel elitin kontrolüne vermek. İngilizler Büyük Oyun’dan bugün de çekilmiş değil. İngilizler Avrupa ve Avrasya’da kendi etki ve kontrol bölgelerini kuruyor. Söz konusu olan Avrupa’da yeni etki bölgeleri kurulması. Büyük Oyun, sadece diplomaside değil, savaş alanlarında ve istihbarat savaşlarında devam ediyor. Avrupa Birliği Başkanı Ursula Von Der Leyen’in üç hafta önceki sözleri durumu özetliyor; “Nostaljiye yer ve zaman yok. Güce dayalı yeni bir dünya düzeni için savaş hatları şu anda çiziliyor”. Son perdede tek dünya devleti kurulacak ve bu oyun Rusya ve Çin’i hedef alırken Türkistan ve Türk Dünyası bekleyen savaşların merkezinde olacak.
Türkistan yüzyıllardan bu yana dünya medeniyetine yön veren ve büyük imparatorlukların kurulduğu bir coğrafyayı içine almaktadır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) kurulması ile birlikte Sovyet idarecileri tarafından Türkistan çok daha dar bir alanı tanımlamak için kullanmış hatta Türkistan ismi 1920’lerden itibaren Sovyet literatüründen tamamen çıkarılarak bu coğrafya için “Orta Asya” terimi kullanılmaya başlanmıştır. 1919-1920 yılları arasında Ruslar bağımsız yaşam mücadelesi veren Hive ve Buhara’yı topraklarına ekledi. 1924 de Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak taksim edildi. Türkistan’ın toprak bütünlüğü şekilce bağımsız cumhuriyetlere bölündü. Ruslar kendi bölgelerinde Slavları, Çinlilerde Han soyunu Türklerin yaşadıkları bölgelere getirerek Türkleri azınlığa düşürdüler ve çoğunu da yerlerinden yurtlarından ettiler, sürgüne gönderdiler, katlettiler. Geçmiş tarihi bir ve bütünlük içinde olan Orta Asya; Doğu Türkistan’ın Çin, Batı Türkistan’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi üzerine ilgili devletler tarafından da sınır ve etnik olarak parçalı hale getirilerek, yeni coğrafyalar ve etnik gruplar oluşturulmuştur. Rusya ve Çin’in bilinçli olarak uyguladığı böl-yönet sistemi içinde tek olan Türk Dünyası parçalı hale getirilmiş ve baskı uygulanarak Türkler susturulmaya çalışılmıştır.
Kısaca Türkistan (Orta Asya), tüm Türk Dünyası coğrafyası anlamına gelmemektedir. Kafkasya ve Anadolu başta olmak üzere Türkistan ve diğer Türklerin yaşadıkları bölgelerle birlikte hepsine birden “Büyük Türkistan” adını vermek doğru olabilir. Ancak, Türk Yurdu” manasına gelen Türkistan, “İran’ın Horasan bölgesinden başlayarak Kuzey Afganistan dâhil Pamir ve Hindukuş-Kunlun (Karanlık) dağlarının kuzey eteklerinden Çin’in Tun-huang bölgesine kadar uzanan, oradan Mançurya’nın batısına ulaşan, Moğolistan ile birlikte Güney Sibirya’nın tamamını içine alan, batıda Ural dağları ile Volga ırmağının Hazar denizine ulaştığı noktaya kadar devam eden geniş bir alanın adıdır”. Günümüzde Türkler; Sibirya Yakutistan, Güney Sibirya-Altaylar, Moğolistan, Kansu-Ordos, Doğu ve Batı Türkistan, Kuzey Afganistan, Horasan, Kafkaslar, Azerbaycan, Musul, Kerkük, Halep civarı, Anadolu, Balkanlar, Kırım, Kazan ve diğer bölgelerde yaşamaktadırlar.
Avrasya coğrafyasındaki devletler, tarihsel olarak Çin ve Rusya’nın merkezinde olduğu iki büyük güç merkezinin arasına sıkışıp kalmıştır. Bu devletlerin en önemlileri Türk Dünyası üyeleridir. 300 milyonluk Türk Dünyası 144 milyonluk Rusya’nın baskısı altındadır. Öte tarafta Doğu Türkistan’da Çin işgali ve soykırımı devam etmektedir. Türk jeopolitiği açısından farkında olmamız gereken konu şudur; Türk Dünyası coğrafyasının kuzey kolu Ruslar tarafından büyük ölçüde asimile edilmiştir. İstikrarsızlıklar ve belirsizlikler içindeki bu coğrafyada Türkler dış tehditlerden daha çok içeriden yapılan müdahalelere karşı oldukça duyarlıdır. Bunun temel nedeni Türklerin küresel ve büyük güç merkezleri arasına sıkışması, onların politikalarının bazen hareket noktası bazen hedefi olmasıdır. Orta Asya (Türkistan) Türklerin Atayurdu; Anadolu, Kafkaslar ve Balkanlar Anayurdu oldu. Ancak, Türk jeopolitiğinin politik ufku ve ilgi alanı bütün dünyadır. Türkiye jeopolitiğinin coğrafi tabanı Türkiye, Türk jeopolitiğinin ise Türk dünyası coğrafyasıdır. Türkçülük jeopolitiği, “birlik” düşüncesinden kaynaklanır. Bu birliğin temelinde etnik Türk kimliği ve dil birliği vardır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte bu ortam yeniden doğdu ve önde gelen Türkçü liderler daha da güçlü bir Türk Birliği isteğini dile getirdiler. Ancak, 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de Siyasal İslam’ın iktidara gelmesi ile birlikte ülke politikasının odağına İslamcı fikirler ve Orta Doğu’ya ilgi oturdu. Bununla birlikte, son yıllarda Türk devletleri arasında işbirliği oldukça arttı. Ancak, Avrasya jeopolitiği çok önemli gelişmeler yaşıyor, tarih hızlandı;
- 2009 yılında kurulmuş olan Türkçe Konuşan Devletler İşbirliği Konseyi (diğer adı ile Türk Konseyi), 2021 yılında Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) dönüştürüldü.
- 2022 yılında Ukrayna’da başlayan savaş, Rusya’nın Avrupa ile olan bağlarına büyük darbe vurdu ve dikkatini daha çok Avrasya’nın doğusuna yöneltmesine neden oldu.
- Çin, tarihteki İpek Yolu’nun “Kuşak ve Yol Projesi” ile hayata geçirerek, eski imparatorlukların emperyal planlarını bir kez daha denemek istiyor.
- Batı ise Çin ile kaçınılmaz Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanırken, her ne kadar bu savaş bir hava-deniz savaşı olacaksa da Çin’in Batı sınırları ve özellikle işgali altındaki Doğu Türkistan için de sonuçları olacak.
Türk Birliği kurma hatta Türklerin birleşmesi düşüncesi 20. Yüzyılın başında büyük destek görmüştü. Ancak Türkler, yeni büyük oyuna hazır değil.
Ukrayna’da Ruslar tuzağa düştü ve batağa saplandı, yanlış hesaplardan dönmek için artık çok geç. Şimdi Batıda Putin’i neyin devireceğinden çok mevcut rejimin yerine ne geleceği, Rusya’nın dağılması sonrası konuşuluyor. Rusya Federasyonu haritası üzerinde içerideki milletler hapishanesinin kaç parçaya ayrılabileceği tartışılıyor. Avrasya’nın diğer emperyal gücü Çin’de ise Şi Cinping, 20. Komünist Parti Kongresi’nde üçüncü kez başkan seçildi ve Politbüro’daki muhaliflerini tamamen temizledi. Batının Çin etrafındaki savaş hazırlıkları ise yavaş da olsa ilerliyor. Takvimler Tayvan’daki gelişmelere ayarlı olsa da, saat çalışıyor. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri yeniden doğmaya çalışan Türk Dünyası halen Rusya ve Çin’in kendilerine göre emperyal dünya düzeni kurma heveslerinin arasında kaldı. Türkiye ise Orta Doğu bataklığından çıkabilmek için bölünmeye razı edilmeye çalışılıyor. Hâlbuki geldiğimiz aşamada kısa vadede yeni Rusya coğrafyası ve mollaların İran’ı sonrası dönem için hazırlıklara başlamalıyız. Çin etrafındaki senaryolar için kendi vizyonumuzu ve rolümüzü belirlemeliyiz. Bu makalede, Avrasya’yı bekleyen savaş senaryoları içinde Türkistan’ın geçmişine, jeopolitiğine ve nihayet bekleyen savaşlarına odaklanacağız.
Türk tarihi savaş, göç ve kültür tarihidir. Türk tarihinde siyasi olgular, kültürel gelişmeler, sosyal aşamalar savaşlar ile başlar ve savaşlarla sonlanırlar. Sık sık yaşanan savaşlar Türk tarihinin en belirleyici öğesi olagelmiştir. Savaşlar tarihin kırılma noktalarını bazen de en önemli gelişme aşamalarını oluşturur. Göktürk Kağanlığı’nın (Çin) Tang Hanedanı boyunduruğundan kurtulmak için ile Dokuz Oğuzlar ile İnekler Gölü Savaşı (632), İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasını kolaylaştıran Talas Savaşı (751), Türklere Orta Doğu’nun kapısını açan Dandanakan (1040), Anadolu’nun ele geçirilmesine yardım eden Malazgirt (1071) ve Miryokefalon (1176) savaşları, Yeni Çağ’ı başlatan İstanbul’un fethi (1453), Orta Avrupa’da durmamızı temsil eden Viyana Kuşatması (1683) ya da Türk Devrimin askeri zaferi olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi (1922) gibi savaşlar tarihin köşe taşları, yol kavşaklarıdır. Bağımsız savaşlar dışında tarih boyunca süregelen Türk savaşlarını genel olarak aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;
- Türk-Çin Savaşları; Hun İmparatorluğu’nun öncesinde başlayan bu savaşlar Çin Seddi’nin inşasına yol açmış, bugün de Doğu Türkistan’da düşük yoğunluklu da olsa devam etmektedir.
- Türk-Hint Savaşları; Yaklaşık 2.000 yıllık bir mazisi olan bu savaşlar Hindistan’da İslam’ın yayılmasını, Pakistan ve Bangladeş’in kurulmasını sağlamış, fakat bölgeye giren Türkler Hint kültürü içinde erimiştir.
- Hazar Denizi-Karadeniz Kuzeyi, Türk Avrupa savaşları; Bu savaşları gerçekleştiren Türklerin bir grubu (Batı Hunları, Avarlar) Batı kültürü içinde eridi. Bölgeye daha sonra gelen Türklerin (Hazarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Altın Ordu) bir kısmı Müslüman bir kısmı Hıristiyan olarak bugün Kafkas Dağları ve kuzeyinde yaşıyorlar (Abhazlar, Osetler, Çeçenler, İnguşlar, Kabartaylar, Balkarlar, Karaçaylar, Çerkezler, Kırım Türkleri vd.).
- Hazar Denizi Güneyinden Batıya Yönelen Türkler; Bu dönemi Selçuklulardan başlayarak Osmanlı döneminde devam eden ve İslam’ın yayılmasını amaçlayan Türk-Avrupa savaşları temsil etmektedir. Türkler Avrupalı güçler karşısında 1683 yılına kadar taarruz eden, bu tarihten sonra (1921’deki Sakarya Savaşı sonuna kadar) savunan konumda idi. Acı olan 1056 yılından beri İslam için savaşan Türk askerlerinin 1. Dünya Savaşı’nda Filistin’de Araplar tarafından arkadan vurularak öldürülmesidir.
- Türk-Rus Savaşları; 18. yüzyıldan itibaren Türk-Avrupa savaşlarında Türk-Rus cephesi açılmıştır. 1480 yılında Altın Ordu hâkimiyetinden çıkan Ruslar ile Osmanlı 13 kez savaştı. Türk-Rus çekişmesi günümüzde de sürmektedir.
13. yüzyılda büyük Moğol akınını başlatan Cengiz Han’a kadar olan 1400 yıllık tarih içinde Türk dünyası ve dünya genelinde özetle durum şu şekildedir;
- M.Ö.200-M.S.200 arasında önce kuzeyde Hun İmparatorluğu, güneyde Çin’de Han sülalesinin çok güçlü oldukları bir devir yaşandı; bu dönemde dünya genelinde Avrupa, Ön Asya ve Afrika’da Roma İmparatorluğu ile Asya’da Hunlar ve Hanlar yönetimindeki büyük imparatorluklar vardır.
- Müteakiben Çin’de önce 586-618 yılları arasında Sui sonra 618-905 yılları arasında Tang sülalesinin kuzeyde ise 552’de Göktürklerle başlayıp, Uygur Devleti’nin 840’da yıkılmasına kadar devam eden bir dönem yaşandı; Avrupa, Orta Çağlarda irili ufaklı beylikler dönemine girdi, Ön Asya ve Kuzey Afrika’da Emeviler ve Abbasi yönetimindeki imparatorluklar, Doğu Roma/Bizans imparatorluğu mevcuttur.
- 840 yılından sonra evrensel olarak imparatorluk dönemleri sonrası irili ufaklı siyasi yapılar ve küçük gruplarla temsil edilen bir ara dönem Cengiz’in akınları ile sona erdi. 14. yüzyılda Cengiz imparatorluğu yıkıldıktan sonra da yeniden bir ara döneme girilmiş, Asya bölgesel imparatorluklar tarafından paylaşılmıştır.
Eski Asyalı Türk Devletleri arasında sırası ile Hun İmparatorluğu, Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Karluklar ve Oğuzlar sayılabilir. Erken ortaçağ doğu Avrupa Türk devletleri arasında Batı Hunları, Avarlar, Sabırlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Oğur ve Bulgar devletleri bulunmaktadır. İlk Türk Müslüman devletler Karahanlılar (840-1212) ve Gazneliler (963-1187) idi. Suriye ve Mısır’da; Tolunoğulları (868-905), Akşitler (935-969), Eyyubiler (1171-1252), Memlukler bulunmaktaydı. Hindistan’da ise Delhi Türk Sultanlığı, Babür İmparatorluğu (1526-1858) kuruldu. Karadeniz kuzeyinde Altınordu Devleti, Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Kasım Hanlığı, Sibir Hanlığı ve Nogay Hanlığı bulunmaktaydı. Anadolu ve İran’da Timur Hanedanlığı, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safevi Devleti kurulmuştu. Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157), Karahataylar, Anadolu Selçuklu Devleti ise Moğol istilası ile yıkıldı.
Hunların ve Göktürklerin ardından aynı coğrafyada devlet kuran Uygurlar bugüne kadar kimliklerini sürdürebilmişlerdir. 1. Uygur kağanlığı (648-689), 2. Uygur Kağanlığı (744-840) ardından 9.-13. Yüzyıllar arasında Çin Kansu bölgesinde yerleşik bir Uygur Devleti kurulmuş, daha sonra kısa dönemli bağımsızlıklar yaşamışlardır. 1931 yılında Doğu Türkistan hürriyetine kavuşmuş olmasına rağmen 1949 yılında komünist yönetim altında yeniden işgal edilerek, binlerce Türk ya öldürülmüş ya sürgüne gönderilmiştir. “Her on yılda bir küçük her 30 yılda bir büyük Türk ihtilali olur” şeklindeki Çin atasözü Doğu........
© ABC Gazetesi
