ABD İstihbaratı 2025
2014 yılında “ABD İstihbaratı” başlıklı kitabımı bitirdiğimde, Amerikan istihbarat toplumu (17 istihbarat teşkilatı) ile ilgili son resmi veren bir nokta koymuştum. Eserin ilk yayının üzerinden on yıl geçti ve geçen sürede neler olup bittiğine bakmak için aslında doğru bir zamanda değiliz. Çünkü Trump ile birlikte fetret devrine giren Amerikan istihbaratının hikâyesi çok değişik boyutlara evrilme sürecinde. ABD istihbaratı, 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra 2004 yılında yaptığı reformlardan beri pek çok sarsıntı yaşandı. Bu arada tehdit ortamı da çok değişti; küresel terörün yerini 2014’den itibaren jeopolitik çekişme yani büyük güç çekişmesi aldı. Rusya tehdidine daha sonra daha güçlü bir şekilde Çin tehdidi eklendi. Wikileaks ve Snowden sızıntılarından sonra 2016 yılından beri yaşanmakta olan Rusların Amerikan seçimlerine müdahalesi ile ilgili iddialar ve o dönemden beri Trump’ın istihbaratçılarla karşılıklı güvensizliği devam ediyor.
Bir yandan Avrupa’ya yönelik Rus tehdidi ve Ukrayna’da devam eden savaş, diğer yandan artan Çin tehdidi ve kaçınılmaz büyük savaşa hazırlık ve ikisinin arasında Orta Doğu’da devam eden projelerin geleceği. ABD istihbaratı her birinin doğası çok farklı olan bu üç ana gelişme arasında bölünmüş ve dağılmış durumda. Amerikan istihbaratının küresel gözetleme ve izleme sistemi halen Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlara odaklanmış durumda iken, Çin ile kaçınılmaz savaşa hazırlık istihbarat teknolojileri alanında özellikle yapay zekâ çalışmalarında üstünlük gerektiriyor. Öte yandan, Çin ve Rusya’nın espiyonaj ve siber savaş yöntemleri ile başa çıkmak, kritik altyapıyı korumak için yeni yöntemler aranıyor. Uzay Kuvveti ile birlikte istihbarat örgütlerinin sayısını 18’e çıkaran Amerikan istihbarat toplumunu önemli teşkilat değişiklikleri bekliyor. ABD’nin ittifak ve müttefik anlayışı da değişiyor ve UKUSA gibi eski istihbarat paylaşım anlaşmaları sorgulanıyor.
Çin, Rusya, İran veya diğer ülkelerin ABD’yi açık bir savaşta yenmek gibi bir ümidi yoktur. Bunun yerine Amerikan düzenine, kurumlarına sızarak, halkınızı manipüle ederek, savaş ve barış arasındaki sınırları yok ederek kazanma ümidindeler. Ruslar Amerikan siyasi seçimlerine müdahil olarak, Çinliler espiyonaj yolu ile bunu yapmaya çalışmakta. Amerikan istihbaratı düşünce, teşkilat ve teknoloji alanında yeni reformların eşiğinde ancak Trump istihbarat işinden anlamıyor ve kendi kurduğu paralel devlet ile istihbaratçıları susturmak ve by-pass etmek istiyor. Trump sonrası dönemde, onun verdiği zararların telafisi ve geciken istihbarat reformlarının yapılması için gayretleri izleyeceğiz. Çünkü büyük savaşın hazırlıkları devam ediyor ve çok fazla zaman kalmadı. Bu makalede Amerikan istihbaratının son durumunu incelerken, Trump’ın sadece ABD değil, dünya içinde büyük bir felaketin katalizörü olduğunu daha iyi göreceksiniz.
Trump ve İstihbarat
Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte CIA düşmanını kaybetmiş ve böylece gereksiz ve hatta korumasız konuma düşmüştü. Askerleri ve istihbaratçıları sevmeyen Bill Clinton yüzlerine bile bakmıyordu. Onların imdadına 11 Eylül saldırıları yetişti ve “terörle mücadele” adı altında CIA oldukça pervasız bir ölüm makinesine dönüştü. İşkencelerle suçlandı ama Usame Bin Ladin’in yerini tespite yarayan bilgi bu yoldan geldi. 2014 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile bu ülke sadece ABD istihbaratı için değil, konvansiyonel bir düşman arayan NATO için de can simidi oldu. Çanlar çalıyor, çarklar dönmeye başlamışken, 2016 yılında Rusların Trump lehine ABD seçimlerine müdahalesinin anlaşılması ile durum aniden değişti. Ruslar da uzun zamandır ABD’nin içine oynuyordu Trump’ın sırlarını ortaya çıkaran CIA’nın Örtülü Faaliyetler birimi içindeki ajanlardan biri olan Çekya kökenli Tomas Rakusan, Kremlin’e de sızmış, Putin Ukrayna askeri planlarını 2022 yılı öncesinde çalmıştı.
ABD başkanı Donald Trump’ın istihbaratçılarla başı hep belada oldu. İlk döneminde FBI’ın başındaki Robert Muller’ın, Ruslarla olan bağlantıları ve Amerikan seçimlerine müdahalesi ile ilgili hazırladığı dosya, Trump’ın uzun süren bir dava süreci yaşamasına neden olmuştu. Bu bağlantıları “Rus İstihbaratı” başlıklı kitabımda da anlatmıştım. O dönemden beri Trump, atamalarla istihbaratı kendi istediği yola getirmenin ötesinde kendisini korumaya çalışıyor. 2016 yılındaki soruşturmaları önceki başkan Obama’nın komplosu olarak niteleyen Trump, ülke politikalarını belirlerken istihbaratın da kendi istediği şekilde rapor vermesini yani kendi düşüncelerini doğrulamasını bekliyor.
Trump, başta istihbarat toplumu olmak üzere Amerika’nın en güçlü omurgası olan kurumlarını tek başına kontrol etme arzusu ile ülkenin içyapısını çürütmektedir. Bunun en öne çıkan kanıtı, başkanlık sisteminin gittikçe otoriter hale gelmesi ve ülke yargısı başta olmak üzere yapılan atamalarla kurumlarının siyasileşmesidir. Güçlü başkanlık ütopyası ancak ulusal güvenlik kararlarında keyfilik, öngörüsüz dış politika, ülke kaynaklarının hesapsız kullanımı, saklanan yolsuzluklar ve nihayet hesap vermekten kaçmak sonucu verir. Bütün bunların nedeni, ülkedeki (yasama, yürütme, yargı) güçler dengesinin bozulması ve tek bir kişinin kontrolüne girmesidir. Bu tehlike pek çok ülkede öyle büyümüştür ki, tüm dünyada meşhur Echelon’u temsil eden “Büyük Birader”den sonra ülke içindeki bu devlet içinde devlet olan paralel yapı “Küçük Birader” olarak anılmaya başlanmıştır. Bu Amerikan derin devleti değildir, başkanın kurulu ülke sistemini by-pass ettiği, kendi özel ekibidir. Trump’ın hışmından sadece istihbaratçılar değil, meşhur demokrasici örtülü operasyon güçleri USAID, NED, VOA, Freedom House, gibi kurumlar da nasibini aldı.
Trump, ikinci döneminde Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne Tulsi Gabbard, CIA’nın başına John Ratcliffe’i ve FBI’ın liderliğine Kash Patel’i getirdi. Trump’ın güvendiği bu kişiler şu anda sadık olmayanların avını da yürütüyorlar. Trump’ın onlardan beklentisi hakkında çıkarılan iddiaları çürütmek ve dediklerini teyit edecek istihbarat ürünleri sunmak. Örneğin ABD istihbaratının “İran’ın nükleer silah programı yok” şeklindeki raporuna kızdı. Durumu kurtarmak için DIA, CIA’nın raporuna katılmayınca güvenirliği az olarak nitelendi. Aynı durum İran’a yönelik ABD hava bombardımanı sonrasında da yaşandı ve gene istihbarat raporlarını beğenmedi. İstihbarattaki kutuplaşma koordinasyon sorunları da yaratıyor.
Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’nün (DNI) merkezi konumunu güçlendirerek; diğer bir düşmanı olan ve bağımsız takılan CIA’yı da kontrolüne almak istiyor. Böylece CIA’nın Rusya ve Suriye’deki örtülü operasyonları da denetlenecek. DNI’ın istihbarat toplumu üzerindeki özellikle bütçe, personel ve operasyonları üzerindeki yetkisi geçmiş yıllarda budanmaya başlanmıştı. Trump ise 18 istihbarat teşkilatını kontrol altına almak için şimdi DNI’yı stratejik lider yapmak istiyor. Bunun için de küresel tehditlerle etkili mücadele ve kaynakların etkili kullanımı yalanı söyleniyor.
Devleti değil kendini korumak isteyen Trump’ın hedefinde öncelikle kendisine yönelik Rusya ile ilişkileri konusunda davaları gündeme getiren karşı-istihbarattan sorumlu FBI var ve hem yapısını küçültmek istiyor hem de ulusal güvenlik ile ilişkisini kesmeyi ve sadece suçlarla ilgilenmesini bekliyor. Özetle, FBI sözde reforme edilerek sadece kolluk kuvveti olarak kalacak. Böylece FBI, İngiliz MI5 gibi sadece iç güvenlik sınırları içine çekilecek.
Trump’ın aklında CIA’nın parçalanması ve işlevlerinin Dışişleri, Savunma ve Hazine bakanlıklarınca paylaşılması, veri alt yapısı ve istişare ağlarının elinden alınması bulunmakta. CIA, disiplinsizlikle suçlanıyor ve kültürel değişim bahanesi ile örtülü operasyon sorumluluklarının yeniden düzenlenmesi (bazılarının Savunma Bakanlığına yani askeri istihbarata kaydırılması), personel alımı, terfiler ve bazı CIA........
© ABC Gazetesi
