menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Laboratuvar, bilim ve tarih

22 0
26.07.2025

Bir vakitler bilim veya eski adıyla ‘felsefe’ kadim metinlerin okunarak onlar üzerinde akıl yürütülmesinden ibaretti. Böylelikle eski bilgelerin eserleri, çağdaş dünyaya (bu bağlamda geç ortaçağ dünyasına) çağdaş aklın süzgecinden geçerek adapte edilebilirdi. Ama eskilerin bize bıraktığı hikmeti deney ve gözlemle sorgulamak ve deneye tabi tutmak, hem hadsizlik olacağından, hem de böylesi bir yöntemin pratiğe geçebileceği ortam olmamasından ötürü, pek tenezzül edilmeyen bir eylemdi.

Onaltıncı asırdan itibaren, bilhassa onyedinci asırda bu oturmuş, kutsal metin bir kenarda, Aristo ve Eflatun bir kenarda, ortada ‘okuma’ üstadı alimlerin ve filozofların ahkam çıkardığı manastırların ve onların devamı olan üniversitelerin hakimiyeti zedelenmeye başladı. Galile, Descartes, Kepler, ennihayet Newton gibi ‘yeni paradigma’ müdafisi feylozoflar sahayı ele geçirdiler. Bunda önce hükümdar ve soyluların patronajı sonra Fransız akademisi ve İngiliz hümayun cemiyeti gibi üniversite (medrede) dışı teşkilatlar önemli rol oynadı.

Yeni felsefe, ki bu zamanla bilime evrilecekti, artık masa başında metin okumak suretiyle yapılmayacaktı. En azından bununla yetinmemekte kararlıydı. Bundan böyle matematik başat rolde olacak, eşyanın tabiatı ve şeylerin nedeni matematiksel formüllerle ifade edilecek ve bu formüller gözlem ve deneyle test edilecekti. Deney yapmak için de laboratuvar gerekliydi ve burada ortam tamamen sözkonusu hipotezi test etmek üzere, suni bir şekilde ayarlanmış olacaktı. Yani laboratuvar, bir anlamda simülasyondu. Gözlem ise, uzaya bakmak veya doğaya çıkıp hayvan ve bitkileri gözlemlemek gibi, doğayı olduğu haliyle, ona müdahale etmeden izlemeyi ve görülen örüntülerden matematiksel neden sonuç ilişkileri inşa edip,........

© ABC Gazetesi